Geçmişin Gölgeleri Almanya 16. Bölüm

Bizimde, İşyerinde ve evimizde her şey çok güzel gidiyordu. Tek isteğimiz bir an önce birlikte çalışıp, çalıştığımız kazancımızı biriktirip, vatanımıza geri dönmekti.

Geçmişin Gölgeleri Almanya                                                                                  16. Bölüm

                                                                  Geçmişin Gölgeleri Almanya

  1. Bölüm
    Bizimde, İşyerinde ve evimizde her şey çok güzel gidiyordu. Tek isteğimiz bir an önce birlikte çalışıp, çalıştığımız kazancımızı biriktirip, vatanımıza geri dönmekti.
    Hafta sonları havalar güzel olduğunda lojmanların bahçesinde toplanıyor muhabbetler ediliyor oyunlar oynanıyordu.
    Lojmanlarımız küçük bir Türkiye gibiydi. Bursa, İstanbul, Ordu, Giresun, Kırklareli, Adana, Gaziantep, İskenderum ve daha adını hatırlamadığım şehirlerden, kasaba ve köylerinden insanlar bizler gibi yerini yurdunu bırakıp, geleceklerini temin altına almak için Almanya'ya gelmişlerdi.
    Çalıştığımız için mali durumumuz iyi di ve evimizi dayayıp, döşüyorduk. Vatan özlemini de Türk filmlerini seyrederek geçiriyorduk.
    Evimiz de Telefon, renkli televizyon, Video ve diğer Elektronik aletler bir bir yerini almıştı.
    Hayalimizi süsleyen vatanımız Türkiye'yi de sene de bir defa izine giderek hasretimizi gideriyorduk.
    Benim de artı kın araba ehliyetim vardı.
    İzin hazırlıkları haziran ayında başlıyordu.
    Yüz kilometre uzaklıktaki Münih’e alışverişe gidiyorduk. Giyecekler ve hediyelikler alıyorduk. İzin günleri yaklaştıkça arabamızın üstüne bagajı kuruyorduk.
    Bütün yıl ağustos ayı için yaşıyorduk. Nihayet beş haftalık iznimiz başlıyor ve iki gün sürecek olan sıla yoluna çıkıyorduk. Arabamızın üst ve arka bagajı tıklım, tıklımdı ve içerisinde de iki günlük yiyecek ve içeceklerle doluydu. Ne olursa olsun vatanımıza bir an önce varmak için gece gündüz yol alıyorduk.
    Vatan hasreti o kadar çoktu ki mahallemizin her şeyini özlemiştik.
    Sıla yoluna konvoy halinde iki üç araba çıkıyorduk.
    Bizleri büyük bir sevinç kaplıyor ve bir an önce Türkiye'ye varmak için Vilsbiburg'dan yola çıkıyorduk. Vilsbiburg, Avusturya, Yogoslavya, Bulgaristan, Kapukule Edirne, İstanbul ve Bursa'ya varıyorduk .
    Aşağı yukarı ikibin kilometre olan yol sanki hiç bitmeyecek gibi bizlere geliyordu. Bir de buna Türkiye ve Bursa'mızın hasreti eklenince sabırsızlığımız daha da artıyordu.
    Yol boyunca durmamaya elimizden geldiği kadar çabuk evimize varmak için gece gündüz yol alıyorduk.
    Türkiye sınır kapısına geldiğimiz heyecanımız daha da artıyor ve vatan hasreti yerini sevincimiz alıyordu.
    Nede olsa bir koca yıl bekledikten sonra vatanımıza varıyorduk.
    İnsan vatanından uzak olmadı mı vatan hasretini anlayamıyor. Vatan hasreti hiçbir şeye benzemiyor. Boşuna dememişler "vatanımın taşı toprağı altındır " diye.
    Mahallemize geldiğimiz de yorgun olmama rağmen dayımlarla hasret giderdikten ve arabanın bagajını boşalttıktan sonra arkadaşlarımı alıp, arabayla Heykel turu yapıyordum.
    Bizleri hoşlamaya gelen misafirleri evleri uzaktaysa arabayla götürüyordum. Geceleri de arkadaşlarla buluşup, Kültürparka gidip, hasret gideriyorduk.
    Cumartesi akşamları da Gemlik Kumla veya Kurşunluya deniz kenarına gezmeye gidiyorduk.
    Sayılı günler çok çabuk geçiyor ve Almanya'ya geriye dönüş günümüz gelip, çatıyor ve bir yıl sürecek hasretimiz tekrar başlıyordu.
    Bütün sokak ve akrabalar bizleri geçirmek için evimize geliyordu. Gözyaşları arasında tekrar gurbet yolculuğumuz başlıyordu.
    Bizleri teselli eden tek sebepte nasılsa birkaç yıl içinde vatanımıza temelli geri dönecektik.

 

 

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!