Hayatınızda hiç kendi ürettiğim balı yemeliyim diye düşündünüz mü?
Tabii ki de bunu mecazi anlamda söylüyorum.
Hayatıma bütün güzellikleri nasıl getirebilirim?
Veya bolluk ve bereket nasıl gelir? Diye kendinize sordunuz mu?
Şu bir gerçek ki ne güzellikler ne de bolluk ve bereket duru ve geniş olmayan bir yere gelmez. Yani zihin olumsuzluklarla, bize ait olmayan duygularla ve fikirlerle, hastalıklarla doluyken, mucizeler kendine yer bulamaz hale gelir.
Peki güzelliklerin bolluk ve bereketin gelmesi için ne yapmalı?
Bir an önce özümüzde olan saf ve temiz üretkenlik özelliğimizi aktif hale getirmeliyiz.
Tabii ki bu ilk önce zihnin arınmasıyla, ruhunu ve beynini üretkenliğe açmakla olur.
Gelin bu üretkenliğin zirvesini yaşayan arıların hikayesine bir bakalım.
Arılar çok çalışkandır ortalama hayatları boyunca 1 çay kaşığının 12'de biri kadar üretirler.
Kanatları saniyede 230 defa çarpar ve saatte 24km hızla uçabilirler. Bal üretmek için günde yaklaşık 2000 çiçekten polen alır. Polen buldukları çiçeğin etrafında elektrik alanı oluştururlar böylece diğer arılar antenleri sayesinde bu elektrik alanı fark eder ve bu çiçekten polen almayıp vakit israfına girmezler.
Onlar için üretkenlik, vakit, saflık ve ustalık o kadar önemlidir ki bal gibi eşsiz bir gıdayı Allah'ın izniyle yaparlar.
Peki "kovanın içinde benim ne işim var?" dediğinizi duyar gibiyim.
Gelin bir arı kovanının içine bir yolculuk yapalım ozaman...
Temmuz ayının güneşli bir gününde bir ara diğer bir arıya sormuş:
"Adaşım seni nezamandır göremiyorum. Kovandan çıkmıyor sadece ailemizin ürettiği ballarla besleniyorsun. Nedir senin bu halin? Hakkımıza giriyorsun."
Diğer arı mırın kırın eder ve der ki:
"Ne var yani sizin ballınızdan yemişim çok mu gördünüz. Ben zaten işe yaramıyorum. Siz de vazgeçin bu sevdadan. Diğer kovanlar daha başarılı. Zaten sonbaharda bir çoğumuz öleceğiz. Bu kovan da kalanlarda uçup gider en sonunda. Niye bu kadar çalışıyorsunuz anlamıyorum. "
Bunu duyan diğer arıların bir kısmı birden kaygılanır ve mesleki verimsizliğe inanıp strese girer. Bir kısmı bu arı gibi kendilerine ait olmayan duygulara kapılırlar ve üretkenliklerini bırakırlar. Diğer bir kısmı ise strese girdikleri için rekabete dalar diğer böcekleri sokarlar. Ve iğnenin vücutlarından çıkmasıyla birçok organ bozulur ve ölürler.
Kalanlar ise dağılıp giderler. Ve başka kovanlara tutunmaya çalışırlar.
Bu hikayeyi dinledikten sonra üretkenliğin ne kadar önemli olduğunu anlıyoruz.
Bütün bir kainat üretkenlik ile ayakta duruyor. Ve üretkenliğin en iyi yansımasını bize arılar yapıyor.
Yani bu olayı kendimize yorarsak şöyle diyebiliriz:
Birçoğunuz becerilerimizi ve üretkenliği mizi henüz keşfedemediği miz için bu evrene katkıda bulunmuyoruz. Ve bundan da ötesi bu sıkıntıyı evlerimizde yaşıyoruz. Üretkenliği yavrularımıza miras bırakmak yerine onlara ümitsizliği, beklentili olmayı ve kendi yarattığımız zorlukları bırakıyoruz.
Bu yüzden soruyorum sizlere neden kendi saf ve güzel özelliklerinizle tadına doyulmayan balınızı üretmeyesiniz? Böylelikle hem siz hem aileniz hem de çevreniz bu baldan faydalanmış olacak
Bir arı kovanını bir devlete benzetirim. Arı kovanın içindeki arılar bir devletin içindeki insanlar gibidir. Bu insanlar kendi özünde üretkendirler. Çünkü Rabbimiz bizim fıtratımız a bunu işlemiştir. Biz özümüzü, başkalarına takarak, başkalarının arkasından konuşarak, affedemeyerek, rekabete girerek unuturuz.
Ve şimdi bu andan itibaren kendi özümüzü tanımaya niyet edelim.
Her birey kendini mutlu etmeyi bilirse,
kendi ruhunu dinlemeyi bilirse, kendinden kendine yol alabilirse ve kendini tanırsa saf ve temiz özümüz aktif hale gelecektir.
Mutlu ve kendinden emin, korkularından arınmış bir insan üretmeyi bilir ve her bir arı gibi kovanına korur ve kollar.
Arı kovanının içerisinde bir arı olmaya niyet edelim mi ozaman?
Sevgilerle
Zülal Pelit
Bütünsel nefes koçu