Vesvese Sözlüğü 21- Annesine Annelik Yapanlar
Aşağılanma, kişinin kendini yetersiz, küçük düşürülmüş, beceriksiz biriymiş gibi hissettirilmesidir. İnsanın kişiliğine yapılmış bir saldırıdır.Karşındakinin onurunu zedelemek ve özgüveninde iyileşmesi zor yaralar açmaktır.
Güneş ışınlarının, ağaçların arasından süzüldüğü, yerlerin çimlerle kaplı olduğu güzel bir bahar günüydü. Ben ve Zeynep ip atlıyorduk, Ali ile Efe de top oynuyorlardı. Büyükler de çimenlere serdikleri kilimin üzerinde koyu bir sohbete dalmışlardı. Mehmet amca, iş yerinde yaşadığı sıkıntıları anlatıyor, kötü bir hafta geçirdiğinden bahsediyordu. Müdürü toplantıda Mehmet amcanın sorumlu olduğu birimde eksiklikler olduğunu, birimdeki yapılan işleri daha sıkı kontrol etmesi gerektiğini,bu konuda Mehmet amcanın aksaklıklar yaptığını söylemişti. Eleştirilerin toplantı sırasında iş arkadaşlarının önünde yapılması Mehmet amcanın onurunu kırmıştı. Kendini beceriksiz ve aşağılanmış hissetmişti. İşinden atılma korkusu veya işinde yükselemeyeceği endişesi olduğu için kendini savunamamıştı
Büyüklerin sohbeti devam ederken çocuklar acıktıklarını söylediler. Herkes harekete geçti, mangal yakıldı, yiyecekler torbalardan çıkarıldı ve masa hazırlandı. Her şey çok güzel görünüyordu. Fakat masada bir şey eksikti, torbalardan çatal-kaşık çıkmamıştı. Şerife teyze onları torbaya koymayı unutmuştu. Bir çaresi bulunurdu elbette ama çare aramaya kalmadan Mehmet amca, Şerife teyzeye: “Şimdiye kadar neyi tam yaptın ki? Bir şeyi de düzgün yap.” dedi.
Bilinçaltında ezildiğini ve aşağılandığını düşünen kişiler, kendisinin bir basamak altında ve kendinden daha güçsüz olduğuna inandığı kişiye yüklenir. Böylece kendinden daha kudretli olana kaptırdığını düşündüğü gücünü ve itibarını bir başkasını ezerek geri alır.
Eşinin bu çıkışına karşın Şerife teyze mahçup oldu ve sessiz kaldı. Ne desin? Bizim gibi ataerkil yapıya sahip toplumlarda insanların içinde bir kadına laf söylemek, hatasını yüzüne vurmak normaldi. Fakat kadının kendini ifade etmek için cevap vermesi , tartışmayı uzatması ise ayıptı. Yazılmamış kurallardandı bunlar. Atalarımız avcılıkla geçinebilmek, rızkını sağlayabilmek için “vurmayı” öğrenmişlerdi. Vurmayı öğrenen erkeklerin karşısına “susmayı” bilen kadınlar yetiştirdiler.Vurmak erkeklere, susmak kadınlara, konuşmak da çocuklara kaldı.
Zeynep de annesinin aşağılanmasına üzülmüş olacak ki:
“ Neyi eksik yaptı ki annem şimdiye kadar? Her şeyi düşünüyor, sürekli peşimizi topluyor.” diyerek savundu annesini.
Birçok evde kendini ifade etmekten çekinen annelerin yerine, onların hakkını savunan çocuklar vardır. Aman “hır gür” çıkmasın, huzursuzluk olmasın diye susan kadınların yanında annelerini koruduklarına inanan çocuklar... Biraz cesaretliyse kız çocuklarında daha fazla görülüyor bu durum. Annesine annelik yapıyor.Çünkü otoriter ve sinirli gördüğü baba figürünün karşısında ezilen bir anne görüyorlar. Çocukların fıtratlarında “adalet” isteyen bir taraf vardır. Aile içindeki bu iletişim şekli onlara adil gelmiyor dolayısıyla ezildiğini düşündükleri tarafı savunmaya geçiyorlar. Özellikle dede-nine de varsa bu aşağılanmaların yapıldığı ortamda kadın, kafasını bile kaldırmadan suçluymuş gibi sessizce uzaklaşıyor o ortamdan. Susan gelin, idealdir her zaman. İşte böyle ortamlarda torunlar girer devreye ve “adalet” hissiyle, minik vicdanlarıyla, küçük sözcükleriyle savunmaya başlarlar annelerini. Sonra giderler bir de annelerine kızarlar: “Sen neden ezdiriyorsun kendini? Neden hakkını savunmuyorsun?” diye.
Ve çocuklar zihinlerine şu kodlamayı yapıyorlar:
“Büyüdüğümde annem gibi olmayacağım.”
Yuvamızda huzursuzluk olmasın,idare edeyim, erkektir sinirlenir gibi söylemlerle doğru davranış sergilediğimizi düşünüyorsak yanılıyoruz. Bizi örnek alan kız çocuklarımıza çaresizliği ve pasifliği öğretiyoruz. Erkek çocukları da kadınlara karşı sert ve kırıcı olmanın normal bir davranış şekli olduğu düşüncesiyle büyüyecek.. Başka bir iletişim yolu görmedikleri için vurarak, kırarak ve aşağılayarak evliliği sürdürmenin doğallığına inanacaklar. Oysa karşılıklı konuşarak saygı sınırları içinde kendini ifade etmek mümkün. Herkesin bir çizgisi olmalı ve hiç kimsenin bu çizgiyi aşmasına müsaade etmemeliyiz. Sevgi ve saygının hakim olduğu bir yuva inşa edebilirsek yanlış kodlanmış çocuklar yetiştirmemiş oluruz.
Aşağılanma, kişinin kendini yetersiz, küçük düşürülmüş, beceriksiz biriymiş gibi hissettirilmesidir. İnsanın kişiliğine yapılmış bir saldırıdır.Karşındakinin onurunu zedelemek ve özgüveninde iyileşmesi zor yaralar açmaktır.
Almanya’da psikologlar, yaptığı bir araştırma sonucunda, aşağılanma duygusunun öfke duygusundan daha negatif olduğunu ve beyindeki acı bölgelerini aktive ettiğini bulmuşlar. Yani aşağılanan, küçük düşürülen kişiler, fiziksel bir yara almış gibi acı çekiyorlar.
“Hepimiz yeterliyiz, "tam"ız. Hiçbirimizin diğerine üstünlüğü yok. Sevgimizi ve varlığımızı; kırmadan, incitmeden, yormadan da gösterebiliriz. Yapmak... Harcında sevgi ve merhamet olan bir yuva yapmak çok da zor değil. İnanın!”
YAZAR: Rahime CANSIZ
Yazar'ın diğer yazılarına ulaşmak için:
https://nefes21.com/profil/rahime-cansiz
Yazar'ın sosyal medya hesabı:
https://instagram.com/rahime.cansz?igshid=9nj9d0xyz64q
En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!