Değişmeye Nereden Başlarım?
Geçtiğimiz gün yabancı prodüksiyona ait bir belgesel izlerken, zaten bildiğimiz bir konuyu bir kere daha farketmiş oldum. -Hayat zaten tam da bu şekilde devam etmiyor mu?-
Geçtiğimiz gün yabancı prodüksiyona ait bir belgesel izlerken, zaten bildiğimiz bir konuyu bir kere daha farketmiş oldum. -Hayat zaten tam da bu şekilde devam etmiyor mu?-
Belgesel zengin bir insanın yapmış olduğu kötü faaliyetlerle ilgiliydi. Dört bölüm olarak hazırlanmış bu yapımda faaliyetlerden etkilenen bir sürü insanın konuşmasına yer verilmiş ve oldukça da detaylı hazırlanmış. Bu kötü faaliyetler aklımızın alamayacağı büyüklükte ve kötülükte olsa da bunu çıkıp anlatma cesaretini göstermişler. Bu duygular içerisinde tam izlemeye devam ederken şunu farkettim:
Belgeselde konuşan kişilerin tanımlası için kullanılan kelimeler; İngilizce “survivor”, Türkçe ise “mağdur” olarak yer almış.
Görür görmez zihnimde yankılanan bir “aha” anı hatırlıyorum. Neden mi?
Gelin bu iki kelimenin etimolojisine bakalım.
Cambridge Sözlüğü’ne baktığımızda:
Survivor: “a person who continues to live, despite nearly dying” kelimenin ilk anlamı olarak karşımıza çıkar.
Yani en temelde “hayatta kalan”dır!
Mağdur kelimesine baktımızda ise Nişanyan Sözlük’te:
“[Ahmed Vefik Paşa, Lehce-ı Osmani, 1876]
mağdūr: Gadr görmüş, felekzed.” şeklinde açıklanır.
Biri hayatta kalan diğeri ise felaketzededir.
Anlatılmak istenen aynı bununla birlikte bilinçaltına gönderilen bilgi farklıdır. Zihin işleyişleri ile ilgilinen bilir, kelimelerin nasıl kuruldukları tüm bir işleyişin yönetimi için önemlidir. Kelimeler zihinde önce kökleri ile karşılanır, fotoğraflanır. “Mor benekli pembe fili düşünme” örneğini artık duymayan kalmamıştır.
Yukarıdaki iki kelimeye baktığımızda biri bunu duyan kişiye “hayatta kal” derken diğeri “felaketini” hatırlatmaktadır.
Bir gün uyandığımızda, ağzımızdan çıkan her bir cümlenin gerçekleşeceğini biliyor olsaydık; nasıl yaşardık? Evet yanlış duymadınız. Her şey mümkün ve ağzınızdan çıkan her şey gerçek oluyor. Yine o çok sevdiğiniz insana “senden nefret ediyorum, umarım bir daha karşıma çıkmazsın” der miydiniz? Çocuğunuza “bıktım senden”, annenize “offf anne bir rahat bırak beni” ?
Aynaya bakıp “bugün ne kadar çirkinim”, “hiç güzel değilim”, “kimse beni sevmiyor”, “yalnızım”...
Demezsiniz değil mi?
Gerçek olacağını bile bile demezsiniz.
Peki, uzun yıllardır beynin çalışma sistemi ile ilgili yapılan birçok çalışmanın kelimelerimizin gerçekliğe dönüşme oranının yüksek olabileceğini gösteriyorsa?
Yıllardır her eğitime önce bu farkındalıkla başlıyoruz. Kişisel gelişim yolculuğu öncelikle iki dudağımızın arasından başlıyor. Bizden başlayarak önce evimizin içerisine, ardından çevremize ve sonrasında dünyaya yayılıyor.
Tam da bu sebepten değişime önce KELİMELER ile başlanmalı.
Konuşmalarımızdan mesajlarımıza ve belgesellerin alt yazılarına kadar. Önce kelimeler değişmeli.
Hangisini tercih ediyoruz?
Hayatta kalmayı mı yoksa felaketimizi hatırlamayı mı?
En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!