Geçmişin Gölgeleri Bölüm 2 Annemin Almanya'ya Gidişi
Bir şey anlamamıştım. 5 yaşındaydım ve beş yaşında olmama rağmen sanki dünya başıma yıkılmıştı. Eve geldiğimizde evin dış kapısından içeri girip, iç kapının arkasına beni kimse görmesin diye saklanmıştım.
Geçmişin Gölgeleri
Bölüm 2
Annemin Almanya'ya Gidişi
Aylardan temmuz , yıllardan 1970 idi.
Annem bizi İstanbul’a akrabalarımızın yanına götürmüştü ve ben de buna çok sevinmiştim.
Lakin, geriye Bursa'ya gitmek için Topkapı Otogarı’na gittiğimizde annem ağlayarak bana sarıldı ve yanımızdan gitti. Dayım bizi Bursa otobüsüne bindirdi ve yola annemsiz çıktık. Bir şey anlamamıştım. 5 yaşındaydım ve beş yaşında olmama rağmen sanki dünya başıma yıkılmıştı. Eve geldiğimizde evin dış kapısından içeri girip, iç kapının arkasına beni kimse görmesin diye saklanmıştım.
Şimdi ne olacaktı. Babam vefat etti. Annem bilmediğim bir yere gitmişti.
Dünyam yıkılmıştı. Ne olacaktık biz?
Bunca yıl geçmesine rağmen hala bu kapı arkasına saklanışım ve küçük dünyamda kayboluşum acı bir hatıra olarak yüreğimde gömüldü.
Hayatımızın temeli küçük yaşlarımda daha sağlam tutulmadı.
Babasızlık ve annesizlik. 5 kardeş, babaannem, deden ve dayım şimdi bizler ne olacaktık.
1970 yıllarında koskoca okyanus da küçük bir sandal misali bir oraya bir buraya savrulacakmıydık. Kimsesizler yurduna mı nereye götürülecektik.
Annemin Almanya'ya gidişiyle evimize sessizlik ve hüzün hakim oldu.
Bildiğimiz tek şey vardı annem, babamın bıraktığı borçları ödemek için bir sene çalışıp geri dönecekti.
Bizler bunları çok küçük yaşlarda olduğumuzdan hiçbir şey anlamıyorduk. Anladığımız tek şey artı kın annemizin yanımızda olmadığı ve ne zaman geri bizim yanımıza döneceğiydi.
Geceleri birbirimize kenetleniyor ve kendimizi avutmak için oyunlar oynuyorduk. Ama gündüzleri hiçbirimiz oynamaya dışarı çıkmak istemiyorduk.
Babamızın öldüğünü bir daha geri gelemeyeceğini alışmaya çalışırken annemiz de bizi annesiz bırakmasını algılayamıyorduk. Çocuklar sorduğunda ne diyecektim.
Herkes bir şeyler söylüyorlardı ve her kafadan bir ses çıkıyordu. Gurumuzu kırıyorlardı.
Dayım annesi 'anneannem ' ve babası 'dedem' erken vefat ettikleri için annem yanımıza getirmiş bizlere göz kulak olsun diye. Dayım dokuma fabrikalarında çalışıyor ve dedemden sonra evimizin direğiydi.
Dedem de 80 yaşı üzerindeydi ve gününü cami ve karşısındaki kahvede geçiriyordu.
Evin bütün işlerini babaannem yönetiyordu. Yemek, çamaşır ve alışveriş. Babaannem bütün gücüyle çalışıyor ve bizlere kol kanat geriyordu.
Günün birinde öğleden sonra tavuk yumurtasını almak için bodruma gittiğim de babaannemi ağlarken görünce "ne oldu babaanne "diye sorduğumda "hiçbir şey yok oğlum." demişti.
Beni bir korku almıştı. Acaba anneme bir şey mi olmuştu.
Sonradan fark etmiştim. Babaannem üzüntülü oluşunu ve ağladığını bizlerden gizlemek için hep evimizin bodrumuna gidiyordu.
Günler günleri kovalıyordu. Sonbahar bitmiş kış ayları gelmişti. Havalar soğumuş ve kuvvetli rüzgarlar esiyor, yağmurlar yağıyordu.
Evimize bakım yapacak kimsemiz olmadığından yağmurlar yağdığı zamanlar çatımız akıyordu. Geceleri yağmur yağdığı zaman evin içine yağan yağmur damlaların altına leğen ve bakır kovaları koyuluyordu. Sanki gece hiç bitmeyecek gibi geliyordu. Yağmur damlaları leğen ve kovalara damladığın da uykularımız bölünüyordu. Kulağımızı çınlatan sesler kabusumuz oluyordu. Kuvvetli rüzgarlar çatının uçup gideceği korkusuyla uyku gözüme girmiyordu.
Kışın en çok sevdiğim zamanı akşam saatinde bozacının mahallemizden geçmesiydi.
"Bozaaa bozacııı"diye bağırması soğuk kış gecelerinde içimizi ısıtıyordu. Babaannen 5 çocuğu kırmamak için 250gr. boza alıp, bizlere çay bardağıyla veriyordu. Tabii ki her akşam değil. Bizde zaten babaannem ne derse onu dinliyorduk.
En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!