SEN KİMSİN?
Bu gördüğün karanlık, dağınıklık var ya hepsi senin eserin...
Bilmediğim bir kapının önünde bekliyorum. Çalacağım kapıyı, korkuyorum. Neresi burası? Niye buradayım? Bilmiyorum. Ama garip bir durum ki bu kapıdan girmem lazım onu hissediyorum. Nasıl biri var içeride? Geri mi dönsem acaba? Yok yok dönemem, yeter artık bitsin bu çile. Ne olacaksa olsun gayrı.
Derin bir nefes haydi Bismillah! Yaparsın sen!
Tak, tak, tak çaldım kapıyı.
Kapıyı açtı, şaşırmadı hayret, sanki beni bekliyor.
Anam anam bu ne surat? Kapıyı açtı, döndü gitti. Aaa bu nasıl şey? Sormaz mı insan kimsin, necisin diye? Neyse girdim içeri mecburen.
Allah'ım burası nasıl bir yer a dostlar? Geldim ama geldiğime pişman oldum, hemen kaçmak istiyorum buradan. Hemen de gitmek olmaz ki ayıp olur. Oyy anam ne işler aldım başıma?
-Şöyle kendine bir yer aç da otur bir yere.
-Rahatsızlık vermeyeyim.
-Kaçıp gitmeyeceksin hemen herhalde? Seni bu kadar bekledikten sonra.
-Yok yok neden gideyim? (Ter içindeyim)
Nasıl anlatsam a dostlar? Nasıl bir yer burası? Bu koku, sanki bin yılın durgunluğu var havada. Bu ne dağınıklık? Bu ne pislik? Benim gibi düzeni, temizliği seven bir insan için azap burası. Her yer her yerde, hiç mi derleyip toplamazsın be insan? Ya karanlığa ne demeli, mağara gibi bir yer. Nasıl yaşıyorsun mübarek burada? Allah’ım yüreğim daraldı. Her yer cam, aç perdeleri de dolsun içeri ışık. Anlamadım vesselam.
İçimden geçenleri anlar gibi baktı yüzüme öfkeyle.
-Ne oldu? Gördüklerin hoşuna gitmedi galiba.
-Yok yok bu dağınıklığı, bu karanlığı...
-Yakıştıramadın öyle mi? Baksana sen benim gözlerime?
Anam bu ne öfke. Valla arkama bakmadan kaçmak istiyorum. Yanıyor gözleri, yanıyor. Gözler fel fecr okuyor. Gel de doğruyu söyle. Neyse sakin olayım.
-Geç otur şöyle!
-Tamam tamam sakin ol oturdum, gitmiyorum bir yere.
-Aferin, biraz söz dinle.
-Hayır, ben seni tanımıyorum, sen beni tanımıyorsun, bu kadar kızgın olmanı anlayamıyorum!
-Senin beni tanımadığın çok belli, benim seni tanımadığımı nerden biliyorsun?
-Tanısan bilirdim herhalde.
-Tanıyorum, bilmiyorsun bak, demek ki her şeyi bilemiyorsun!
-Öyle bir iddiam yok ki!
-Hadi ordan yeme beni ukala şey!
-Allah Allah ne biçim konuşuyorsun sen?
-Konuşurum istediğim gibi, yeter senden çektiğim!
-Hayır ben rüya mı görüyorum? Bir yere geldim, hallaç pamuğu gibi atmışsın her şeyi, bu kadar cam varken zifiri karanlık içerisi, leş gibi kokmuş her yer kusura bakma kibar olamayacağım artık, bir de kalkmış beni azarlıyorsun. Dur bakalım biraz orada!
-Peki. Neden buradasın?
Birden böyle sakince sorunca afalladım.
-Anlamadım.
-Çok basit, neden buradasın?
-Şeyy, kızma ama.
-Tamam söyle, anladım sen hiç bir şeyin farkında değilsin, sakinim bak!
-Bir şeyler ters gidiyor hayatımda, anlamıyorum, mutlu değilim, her şey aynı eskiye göre ama ben aynı değilim sanki. Yavan sanki herşey. Bilmiyorum neden buradayım? Dolaşırken burada buldum kendimi.
Gözlerini kapatıp derin derin nefesler aldı. Gerçekten çok sinirliydi. Belli ki sakinleşmek için zorlanıyordı. Neden bu kadar kızgındı bana? Ne yaptım ki ben ona? Dur bakalım anlayacağız. Ahh Elif bilmeden ne çamlar devirmişsin haberin yok. Yaa yine yaptın yapacağını, durup dururken niye kızsın sana? Sakince açtı gözlerini, baktım güzel güzel bakıyor. Valla bravo ne yetenek. Birden nasıl değiştin be mübarek!
-Bana geldiğine göre bana ihtiyacın var. Şimdi beni dinle bakalım, sana anlatacaklarım var. Yüzyıllık uykundan uyanma zamanın geldi. Uyuya uyuya geçirdin bugüne kadar hayatını.
-Bunlar ne demek şimdi? Korkutma beni Allah aşkına!
-Yaa korkma hemen sen de!
-Gülme bak sinirim bozuluyor!
-Tamam. Ben senin bilinçaltınım. Sana aidim, senin kontrolündeyim, bu gördüğün karanlık, dağınıklık var ya hepsi senin eserin.
-Hadi ordan sen de, ben yapmam öyle şey, sevmem bir kere karanlığı dağınıklığı, benim olsan bilmez miyim?
-Tamam soru sor bana kimsenin bilmediği.
-Dedemin verdiği paraları nereye saklardım?
-Kümesteki kutuya saklardın.
Şaştım kaldım.
-Çocuğum doğduğunda kulağına ne dedim?
-Anam ne yapacağım ben seninle?
-Valla doğru!
-İnandın mı şükür.
-İnandım bunları kimse bilmiyor çünkü. İyi de bu daha kötü. Doğru mu dediğin her şey? Benim yüzümden mi burası bu halde? Benim yüzümden mi böyle bir yerde yaşamak zorunda kaldın?
-Yaa tamam böyle yapınca da insan sana kızamıyor ki! Evet sen yaptın, ama bilmeden, farketmeden yaptın. Hepsini de sen yapmadın. Ailen, arkadaşların, öğretmenlerin, toplum herkes beraber yaptı. Bilseler yaparlar mı? Yapmazlar, kimse bilmedi. Bilemedi. Sana öğretilen, yaşadığın, maruz kaldığın iyi ya da kötü herşey burada bir yer buldu kendine doğru yanlış demeden.
-İyi de sen niye bir şey yapmadın?
-Yapamam.
-Ne demek yapamam!
-Yapamam, çünkü kontrol sende, sen izin vermeden ben buradan bir çöp dahi çıkaramam.
-İnanamıyorum!
-İnan durum böyle.
Diyecek bir şey bulamadım . Benim mi Allah'ım bu çizgili yüz? Ya gözler altındaki mor halkalar? Selam olsun Cahit babaya da bırak şiiri şimdi. Bu hal ne?
-Üzme kendini. Bilmiyordun, farkında değildin. Üzerine gitme. Uyandın ya önemli olan o.
Şimdi git. Yolu öğrendin. Otur biraz düşün. Ne bileyim hayatını, verdiğin kararları, bu kararları neden verdiğini, yediğin hakları kendi hakkın da dahil, sana verilenleri, isteyip de alamadıklarını yani bugüne kadar ne yaşadın kendi dışına çıkarak bak hayatına. Sonra gel. Oturalım konuşalım tekrar.
-Anladım.
-Yalnız geldiğin gün başlangıç çizgin olacak, bundan sonraki hayatının. Artık eskisi gibi olamazsın. Öğrendin ve öğrendiklerini uygulamaktan sorumlusun. Beni görmezden gelemezsin. Git. Hazır olduğun gün gel, beraber yeniden başlayalım...
Kafam karmakarışık çıktım kapıdan. Anladım hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı...
En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!