Hayat Seçimlerden İbaret

Rabbim, bize bu güzellikleri yaşamamız için bir kapı aralamıştı. Kendimi bulmam, kendimi tanımam, Rabbimi kalpten hissetmem için bana verilmiş bir hediyeydi burası. Seçimlerimizle, hayatımızın en güzel ve mükemmel olarak bize sunulduğunu idrak edebilmem içim gönderilmiştim. Tutunduklarımı bırakabildiğimde, Rabbimin vesile kıldığı mucizevi kişileri ve olayları hayatıma çekmiştim. Can emanet, mal emanet, mülk emanet….

Hayat Seçimlerden İbaret
Magosa Lala Mustafa Paşa Camii
Hayat Seçimlerden İbaret

Hayatımdaki farkındalıklar bir bir oluşmaya başladığında ve bunları dönüştürmeye, geliştirmeye ve çok farklı bir açıdan baktığımda, değer verdiklerimi gözden geçirmeye başladığımda, yaşandı bu gelişmeler..

Rabbim tüm bunları, beni her yönden dengede olmam için yaşatıyordu. Bir de hayatımda, dünya mallarından arınmam için bir kapıyı aralamıştı. Şükürler olsun.

Aslında farkında olmadan ne çok sahiplenmişim evimi, eşyalarımı, turkuaz renkli koltuğumu, severek boyamış olduğum yağlı boya tablolarımı, barbekünün üstünde bana sevgiyle bakan Aloe Veralarımı, çeşit çeşit kaktüslerimi, anacığımın dikiş makinesini, yaşadığım yeri, çevremi, mahallemi, dostluklar kurduğum canları, pazarcı ablayı, çarşıdaki baharatçıyı, yürüyüş yaparken selamlaştığım arkadaşlarımı, nasıl ayrılacaktım, ben buradan…

Hani artık vedalar yoktu. Ben buraya yerleşecektim. Kalıcı olacaktık, burada yerleşik hayata geçecektik. Eşim emekli olduğunda, yardım derneklerine üye olup, herkese faydalı olacaktım.

Yirmi üç senedir, ülkemizi doğusu-­ batısı, diyar diyar gezdik ve burası son nokta olacaktı.

Tekirdağ’da sekiz yıl kalmıştık. Bulunma süremiz dolalı, iki sene olmuştu. Bununla birlikte bir yıl daha kalma isteğinde bulunmuştuk. Aynı zamanda tayin formu da dolduruluyordu. Kalma ihtimali çok yüksek bir yerdi. Bir sene daha kalırız diye ümit ediyorduk. Tayinimiz çıkmış olsa da eşim emekli olacaktı, nasılsa…

Bir akşam çayımızı yudumlarken, eşimi arkadaşı tayin olduğu yer hakkında eşimle, telefon görüşmesi yapıyordu. ”Aaa tayin zamanı mı geldi?” diyordum içimden. Ve bir yandan da “canım bi sorsana sana tayin var mı? acaba” dedim. Laf olsun diye sormuş olduğum soru karşısında ben şoklardayım. Telefondaki ses tayinimizin Kıbrıs’a çıkmış olduğunu söylüyordu.” Nasıl yani”…

Bir süre, yani biraz fazlaca bana gülme geldi, kendimi toparlamam bir saatimi aldı.

Virüs sebebiyle, tatile çıkmış olduğum işime dönme haberi beklerken şimdi bu tayin nereden çıkmıştı. Ayrılıklar, vedalar artık yaşanmayacak derken…

Hiç beklemediğim bir anda, bir dokunuşla Rabbim bizim için ne güzellikler sunacaktı acaba. Bu hayat tarzı bana akışa bırakmayı öğretmişti. Hayırlı olsun, dedik. O gece, tayin olduğumuz yere gitme kararı aldık. Her şey çok hızla gelişiyordu.

Bir gün sonrası evimi kiraya verdim ve eşyaları ne yapacağımızla ilgili karar vermiştik, çoğunu satıyorduk.

Büyük oğlum okuduğu yerde ev açmak istiyordu, bir kısım eşyalar oğluma gidecek, bir kısım ailemin yanına, bir kısım Kıbrıs’a bir kısım eşyalar satılacak, bir kısmı dağıtılacaktı.

Sat sat bitmedi. Yardım kuruluşlarına götürmeyle bitmedi. Ben fark ettim ki ne çok dünya eşyamız varmış. Yine arada bir kıyafet yardımı yapıyordum fakat bu başka bir şeydi.

Hani bir aile ölmüşte, sanki evi boşaltıyorlar.

Ne çok eşya, kıyafet, dünya malı, ıvır zıvır. Lazım olur, bunun anısı var, onun modası gelir, bir gün işimize yarar, kilo verince giyeriz, büyüdüğünde giyisin, bahçede lazım olur diye evde enerji anlamında  ne çok sıkışmalar oluşturmuşum..

 Bizler farkında olmadan bazı eşyalarımıza tutunuyoruz. Ve çoğu zaman evimizin eşyasının çok olduğunun farkına bile varamıyoruz. Eşyaya hizmet etmekten, kendimize ayıracağımız vakitten çaldığımızın farkında olamıyoruz.

Eşim, bahçe işleriyle ilgilenmeyi sevdiği için Kumbağ tarafında küçük bir bahçemiz vardı. Bahçede, çilekler bir ay sonra meyvesini verecekti. Ata tohumdan çıkmış olan fideler büyümüştü. Ekmiş olduğumuz fideler, domates ve biberler çiçek açıyorlardı.

Benim, bakmaktan büyük bir keyif aldığım çiçekliğimde rengarenk sardunyalar, güller, biberiyeler, mis zambakları, mor rengiyle bizlere “hoş geldin” diyen sarmaşıklar ve etrafa renk katan ortancalar ve saksıdaki o güzel canlarımı bırakıp nasıl ayrılacaktım. Geçen sene ektiğimiz meyve fidanları. Hemen yanı başımızda olan çam ağaçları ve bizim yolumuzu gözleyen sokak hayvanları, bezelyelerimizi itina ile tüketen kargalarımızı, üzerimizde uçuşan martıları, göç eden leylek sürüsünü, Avşa adasına giden feribotu, izlemiş olduğum dolunayı göremeyecek miydim bir süre.

Bahçemizi de kiraya verdik. En azından içindeki canlılara ve tek göz oda, eşimin yapmış olduğu bungalov evime birileri sahip çıkacaktı. Ve… son ayrılmadan önce “bahçemize bi gidelim, görelim” dedik. Kiralayan abimiz, ekip dikmeyi sevdiğini söylemişti. İçim rahattı. Fidanlarımız ve çiçeklerim güvenli ellerdeydi.

İki sene sonra hepsi, ne kadar çok büyümüş olacaklardı. Bunu hayal ediyordum. Beni nasıl karşılayacaklar diye şimdiden heyecanlanıyordum.

Bahçeye gittiğimde birde ne göreyim. Ekip dikmeyi çok sevdiğini söyleyen abimiz, saksıdaki çiçekler kurumuş ve onları yan devirmiş. Çiçekliğimde ki konuştuğum canlarım solmuşlar, can çekişiyorlar. Çilekler bakımsızlıktan birbirlerine girmiş ve dalında meyveler kurumuş. Fidanlar solmuş.

 Çok üzülmüştüm. Ağzımdan çıkan tek şey “Onlarında canı vardı.”

İlkbahar geldiğinde topraklarını havalandırır, soğanlı olanları birçok yere dağıtırdım. Bir dönem mis zambakları, sardunyalar, zakkumlar, kasımpatıları sırayla açarlardı. Gittikçe ot temizliği yapardım, kesinlikle ot olmazdı.

Gördüklerim karşısında üzgündüm. Onlara da ne çok emek vermiştim, sevmiştim ve bağlanmışım. Yapabileceğim bir şey yoktu. Veda vakti gelmişti…

Kıbrıs’a feribottan indiğimde, aman Allah’ım bu sıcak neydi. Ağustos ayı en sıcak dönemleriydi. Yüzüme vuran sıcaklık bana Siirt’i hatırlatmıştı. Gerçi daha önce Kıbrıs’ta bulunmuştum bununla birlikte buranın sıcaklığını unutmuşum.

Güzelyurt’ta bulunan köyümüze geldik. Her yer sapsarı, nasıl bir sıcak. Eve geldik ve bahçede dört büyük çam ağacı ve hibiskus hariç hiçbir canlı yoktu. Cam ağaçlarına önce bir “merhaba” dedikten sonra onlara hemen isimlerini koydum. Sırası ile Murat ağaç, Ayşe ağaç, Burak ve Buğra ağaç.

Zaman geçiyordu, ben getirmiş olduğum çiçek tohumlarını bahçeye ekiyordum. Komşulardan ve köydeki ablalardan bulduğum ne varsa onları toprakla buluşturuyordum. Eşim bahçeye çim ekti. Nasılda hemen yeşerdi. Ağustos ayında ekmiş olduğumuz fasulyeler bir hafta sonra toprağın altından bize kendini göstermeye başlamıştı.

 Rengarenk sardunyalar, pazardan aldığım Begonvil, (Kıbrıs’ta Cemile diyorlar.) evimin arkasından taşımış olduğum kaktüsler, sarmaşıklar, Kapalı Maraş’ta gezerken evlerin bahçesindeki budağından kırdığım sukulent çeşitleri, Hikmet Ulucam hocamın, hediye etmiş olduğu güzellikler… Bir yılda evimin bahçesi adeta şenlendi.

Şimdi bahçeme çıktığımda “ohh be” diyorum.

 Derin bir nefes alıp “Allah’ım şükürler olsun, iyi ki buraya gelmeyi seçmişim”

 “İyi ki varım, kendimi seviyor ve onaylıyorum.” diyorum.

İnsanoğlu sevdiği ve istediği sürece bulunduğu yeri güzelleştirebilir. Sıra evimin içine gelmişti hiçbir dekoratif eşya yoktu. Birkaç vazo alıp, doğada bulunan sazlıklardan, Semerci Sazından, Avega bitkisinin açmış olan çiçeklerinin dallarından aranjman oluşturdum.Benim en çok sevdiğim renklerdi.

Getirmiş olduğumuz, birkaç koli eşya ile buradaki hayatımızı iki yıl sürdürecektik. Hemen yerleştik, az eşya, az iş ohh ne rahattım, şükürler olsun.

 Yaşadığım yer, bana çok huzur veriyor. Çevremde gördüğüm her yerde ağaçlar var, trafik yok, sakin, sessiz ve huzurlu bir ortam. Duyduğumuz sadece kuş sesleri var. Ne şahane bir yerdi.  

Şimdi de buradan ayrılacağım için üzülüyorum. Vedalar beni yoruyor bununla birlikte her yerde yeni dostlar ve arkadaşlar tanımak ne hoş bir deneyimdi.

Rabbim, bize bu güzellikleri yaşamamız için bir kapı aralamıştı. Kendimi bulmam, kendimi tanımam, Rabbimi kalpten hissetmem için bana verilmiş bir hediyeydi burası. Seçimlerimizle, hayatımızın en güzel ve mükemmel olarak bize sunulduğunu idrak edebilmem içim gönderilmiştim.

Tutunduklarımı bırakabildiğimde, Rabbimin vesile kıldığı mucizevi kişileri ve olayları hayatıma çekmiştim.

Can emanet, mal emanet, mülk emanet….

Ayşe ÖZKILIÇ   https://www.instagram.com/ayseozkilic39/

 

 

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!