Geçmişin Gölgeleri Bölüm 8

1974 yılına kadar bizimle oturan Kemal dayım, Ayşe yengemle evlendikten sonra Selamet mahallesi Koç sokakta bulunan bahçeli evde oturmaya başladılar. Annem Almanya'ya , dayımda bizden ayrılmasından sonra biz beş kardeş ve babaannem hayatımızın yolculuğuna devam ediyorduk.

Geçmişin Gölgeleri                                                                     Bölüm 8
Geçmişin Gölgeleri                                                                     Bölüm 8

                                                            Geçmişin Gölgeleri

                                                                   Bölüm 8

1974 yılına kadar bizimle oturan Kemal dayım, Ayşe yengemle evlendikten sonra Selamet mahallesi Koç sokakta bulunan bahçeli evde oturmaya başladılar.

Annem Almanya'ya , dayımda bizden ayrılmasından sonra biz beş kardeş ve babaannem hayatımızın yolculuğuna devam ediyorduk.

Eylül ayı gelmişti. Okullar açılmıştı. Kapı komşumuz Celalettin'le Kamil Saraydın İlkokulunda aynı sınıfta ve aynı sırada oturuyorduk. Celalettin'le kaderlerimiz bir olduğu için çok iyi anlaşıyorduk

Okuldan sonraları eve geliyor, bir şeyler yiyor ve ardından kendi yaptığımız altı köşe uçurtmamızı göklerde uçuruyorduk.

Uçurtmamızı kırmızı mavi kağıttan yapıyor ve yapışkan olarak unu kullanıyorduk.

Bazen de uçurtmamız çok güzel uçtuğundan göklerde süzülüyordu. Bunu gören çocuklar uçurtmamızı satın almak için sıraya giriyorlardı.

Zaman geçtikçe Bursa nüfusu çoğalmaya başladıkça mahallemizde ki şeftali ağaçları bir bir kesiliyor ve etrafını boş meydanlara bırakıyordu.

O zamanlar hanım dedikleri bayan özel arabayla geliyor ve mahallemiz deki boş arazileri satıyordu.

Gençler Kamil Saraydın İlkokulu yakınlarındaki boş araziyi futbol sahasına çevirmişlerdi ve cumartesi ve pazar günleri futbol maçları yapıyorlardı.

Ben de büyük bir zevkle mahallemizin ve diğer mahallelerin yaptıkları maçları seyrediyordum.

Ben de futbol oynamayı çok seviyordum

Benim en büyük hayalim bir gün benimde bu meydanlıkta futbol oynamam ve seyredenlerin beni büyük bir çoşkuyla alkışlamasıydı.

Pazar akşamı oluyor ve eve isteksizce gidiyordum. Pazartesi sabahı yine okul vardı ve pazar akşamı tırnaklarım kesiliyordu. Yaz aylarında sobamız bahçede kuruluyordu ve üzerinde su ısıtılıyor ve leğende yıkanıyordum.

O zamanlar nerde banyo ve sıcak ve soğuk sulu çeşmeler.

Bir tane çeşmemiz vardı ve oda dışarıdaydı. Kış ayların da çeşmemiz buz tutmasın diye su borusu paçavrayla sarılıyordu.

Pazartesi sabahı okula gittiğimdeyse öğretmenimizin ilk yaptığı şey ise tırnak ve mendil kontroluydu. Tabii ki mendili olmayan veya tırnakları kesilmeyenler ise çetveli avuçları içinde hissediyorlardı.

En büyük lüksümüz evimiz de su ve elektrik olmasıydı.

Yemeklerin pişirilmesi ve suyun ısıtılması sobanın  veya küçük tüpümüzün üzerinde yapılıyordu.

Yaz aylarında Celalettin’in babası bakkal Hasan amca karpuz getirtiyor ve bakkalın karşısındaki boş arazide Satıyordu.

Akşam ve geceleri Celalettin’in abisi Hayretin abi gece yarısına kadar karpuz satmak için dışarda karpuzların başında oturuyordu. Ona arkadaşları da eşlik ediyordu.

Celalettin le benim en büyük zevkimiz onların yanların da olup onların konuşmalarını ve maceralarını dinlemekti.

Yaz aylarında bizlerin en mesut ve bahtiyar olmamız mahallemizde boş arazilerin olmasıydı. Akşamları mahalle çocuklarıyla birlikte körebe, yakalamaca ve karanlık basınca da saklambaç oynuyorduk.

Herkesi anneleri ve babaları eve çağırdıklarında ben ise kimse kalmayınca eve gidiyordum. Babaannemiz bizi annesizliği ve babasızlık hissettirmese de benim yine de boynum büküktü.

Kış aylarındaysa akşamlarları kardeşlerimle beştaş veya isim şehir gibi oyunlar oynuyorduk.

Kışın soğukluğunu sobamız ve içimizi de birbirimize kenetlenip, günlerimizi, haftalarımızı ve aylarımızı sevgi ve saygı çemberi içinde geçiriyorduk.

 

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!