Fındık Kuka
Dehliz o kadar derindi ki Fındık Kuka kırk yaşında yetişkin olduğunda dahi iç dünyasında ki bu savaşın sebebini çözemiyor, ruh dünyasında daraldıkça daralıyordu.
Çocuk kalbi çabuk kırılır, çabuk yara alırdı.Büyükler için önemsenmeyen, kayda değer bulunmayan bir çok davranış, onun dünyasında dev anlamlar bulabilirdi.O küçük dünyadaki dev anlamlar, büyük bedenlerde kabuklaşmış yaralara döner, her dokunulduğunda bir daha kanardı.Çocuklukta yaşanan olaylar çoktan unutulup, rafa kaldırılmış olsa da duygular, harlanmaya hazır bir ateş gibi, içten içe yanmaya devam ederdi.
Bir zamanlar koyu kahverengi gözleriyle, fotoğraf makinesinin kadrajına bakan küçük kız, masumiyetin siyah beyaz karede, çerçeve edilmiş haliydi. Siyah önlüğü, beyaz yakalığı ve üzerinde annesinin ördüğü yeleğiyle, yüreği sıcacık, sevgi dolu masum bir çocuktu. Her nedense başı, hep bir yana eğikti; derinlerde bir hüzün yaşar gibiydi. Öğretmeni onu Fındık Kuka diye severdi. Sevmesine severdi de Fındık Kuka’nın küçük dimağında açtığı koca dehlizden habersizdi.
Dehliz o kadar derindi ki Fındık Kuka kırk yaşında yetişkin oldmasına rağmen, iç dünyasında ki bu savaşın sebebini çözemiyor, ruh dünyasında daraldıkça daralıyordu.
Anlam veremediği bu kavga neyin nesiydi. Attığı olumlu adımlar, aldığı başarılar kısa sürede tesirini kaybediyor, ardından kısa sürede aynı çaresiz döngünün içinde kendini buluyordu. Hiçbir başarının, olumlu gelişmenin, tadını çıkaramıyor; gurup çalışmalarından oldum olsa kaçıyordu.Yalnız yürümek onun için özgürlüktü.
Minik kızın tepesinde toplanarak, bağlanmış siyah saçları, palmiye ağacını andırıyordu. Sınıf arkadaşlarından bir yaş küçük olmasına aldırmadan, kendince üstün mücadele göstermiş, bir türlü istediği sonucu ulaşamıştı. Beklenen başarıyı gösterememiş, okuma yazmayı öğrenememişti. Tembeller gurubundan, çalışmasına rağmen çıkamamıştı. Bu da yetmiyormuş gibi aynı gruptaki arkadaşları, öğretmen tarafından ona, okuma yazma öğretmesi için görevlendirilmişti.
Öğretmeninin takdirin kazanamamış, sene sonunda arkadaşları ve babasının karşısında sorular sorulmuş, Fındık Kuka’dan istenen cevaplar alınamamıştı. Artık başarısızlığı, babası ve arkadaşları tarafından da tescillenmişti. Küçük zihninde başarısızlık, onaylanmama, kabul görmeme, hak etmeme ve değersizlik tohumlarının en güçlüleri atılmıştı. Bu tohumlar hayatının belli zamanlarında yeşerip, aynı acıyı hissetmesine sebep oluyordu. Artık soruları bilse de kendini ifade etmede zorluk yaşıyordu. Hiçbir başarı onu tatmin etmiyor, hiçbir başarıyı hak etmediğine inanıyordu. Bilirkişiler karşısında kendi performansını göstermekte oldukça zorlanıyordu.
Bir yıl sonra küçük kız çocuğu tüm engelleri aşmış, okuma yazmayı öğrenmiş, istenen sonuçları almaya başlamıştı. Hatta dördüncü sınıfta, bilgi yarışmasına seçilmişti. Bununla beraber yarışmada, bilgisinden emin olduğu konulara ait soruları dahi, doğru cevaplayamamıştı.
Zaten bilemez, zaten başaramaz düşüncesi bir kez daha onaylanmıştı. Attığı tüm adımların arkasında, başarıya ulaşmak niyeti vardı. Başarı onun hem ilerleten, hem de geri çeken, faydalı, aynı zamanda zararlı, uzun vadede yaralayan bir hastalığa dönüşmüştü. O anki durumunu değil, tamamen kendini başarılı ve başarısız olarak tanımlıyordu. Fındık kuka için hiçbir başarı yeterli değildi.
Fındık Kuka büyümüştü ve artık eser üretebiliyordu.Eğer eserlerini beğeniyorlarsa, nezaketen beğenmişlerdir, eğer beğenmezlerse de zaten hak etmiyordur. Başkaları daha iyi yapar, zaten ekip içinde yarışma halinde olunduğundan kendini gösteremez, en sonuncu olur, gibi birçok olumsuz inanç geliştirmişti.
Artık ne yapsa, hangi başarıya imza atsa yetersizdi. Sürekli kendini sorguluyor ve yeterli iletişim kuramadığını düşünüyordu. Hep bir geri çekilme, hak etmeme duygusu içinde kıvranıp duruyordu. Bununla nasıl baş edeceğini bilemiyor, ne yapsa onu sonuca ulaştırmıyordu. Ataların dediği gibi yedi yaşındaki çocuk yetmişe kadar aynı döngüyü mü yaşayacaktı?
Kalbindeki arızaları bulana kadar. Ta ki içindeki çocukla barışana kadar. Ta ki nefes çalışmalarıyla o küçük çocuğun yanına giderek, içindeki çocuğa sımsıkı sarılana kadar. Ta ki Fındık Kukanın elinden tutup birlikte parkta kaydıraktan kayıp, ‘Başaramadıysan da böyle olması gerekiyormuş. Senden özür diliyorum, yanına gelmek için geç kaldım. Artık senin yanındayım, yalnız değilsin. Sen değerlisin, sen yeterlisin, sen her şeyi en güzel haliyle hak ediyorsun, her halinle başarılısın. Baban seni olduğun halinle kabul eder. Baban seni olduğun halinle sever .’diyene kadar. Yetişkin kadın çocukluğunu yani Fındık Kukayı eline aldığını varsayarak, sevgiyle elini kalbine koydu. Artık güvendesin, kimseyle yarışmak zorunda değilsin, herkes seni olduğun halile kabul eder. Seni seviyorum, küçük çocuk seni seviyorum dedi. Yetişkin kadın minik bir damla sevinç gözyaşı ve dudaklarındaki tebessümle yepyeni bir dünyaya gözlerini açtı. Kendine’ Hoş geldin, yenidünyana hoş geldin.’ Diyerek, yepyeni özgür dünyasına adım attı.
Arızaları fark edip şifalandırabilmek niyetiyle…
En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!