Yüzyıl Sonraki Torunuma Mektup-64

Güzel yavrularım; varlığınızı hayal ettikçe o kadar heyecanlanıyorum ki; tarif edemem. Çocuklara olan ilgim ve sevgim bu heyecanımı daha da artırıyor. Kim bilir kaçınızı görüp kaçınızla vakit geçireceğim. Diliyorum bunlar kolaylıkla, sağlıkla, sevgiyle, mutlulukla ve huzurla olsun.

Yüzyıl Sonraki Torunuma Mektup-64

                                                                                                                                    26.02.2022 Cumartesi                                                                                                                     

Sevgili Okuyucu;

Bu kim olur bilinmez. Torunlarıma niyetle yola çıktım bu mektubu yazmaya fakat; kimler okur kimler istifade eder bilinmez. Canlarım; eğer bunu okuyan torunlarımsa ben nineniz Neslihan. Efdal Yağmur’un annesiyim. Size öncelikle kendimden bahsetmek istiyorum. Gerçi sizin zamanınızda geçmiş bilgilere ulaşmak eminim çok kolay olacaktır ama bunları birebir benden okumanızı tercih ederim. 6 Eylül 1984 yılında Türkiye’de Ordu’nun Ünye ilçesinde dünyaya gelmişim. Dört çocuklu ailenin en küçük çocuğuyum. On beş yıllık evliliğin ardından kızım Efdal Yağmur’un babasıyla bir yıl önce yollarımızı ayırdık. Bu süreçte Van’da yaşadıktan sonra tekrar doğduğum şehre ailemin yanına geri döndüm. Efdal Yağmur da 4 Temmuz 2008 yılında Van’da dünyaya geldi.

Güzel yavrularım; varlığınızı hayal ettikçe o kadar heyecanlanıyorum ki; tarif edemem. Çocuklara olan ilgim ve sevgim bu heyecanımı daha da artırıyor. Kim bilir kaçınızı görüp kaçınızla vakit geçireceğim. Diliyorum bunlar kolaylıkla, sağlıkla, sevgiyle, mutlulukla ve huzurla olsun.

Bu mektubun yolculuğu katıldığım eğitimdeki Bülent Hoca’mızın bize ödev vermesiyle başladı. İyi ki de vermiş. Yoksa böyle bir miras size ulaşamayacaktı. Şuan 37 yaşındayım. Her insanın olduğu gibi benim de hayatımda yaşadığım çok zor zamanlarım oldu. Ama her şeye rağmen hayatta kalabilme iradesi gösterebildim. Kaç yıl kaç yüzyıl geçerse geçsin dünya vâr oldukça insan insandır. Teknoloji istediği kadar gelişsin insana ait duygular hep aynı.

Türkiye geçmişten bugüne çok zorluklar çekmiş, çok bedeller ödemiş atalarımızdan bize miras kalan bir ülke. Yaşanılan zorluklara yaklaşık iki yıl önce bir yenisi daha eklendi. Tüm dünya Covid19 adı verilen virüsün salgını ile karşı karşıya. Binlerce insan bu sebepten hayatını kaybetti. Hâlâ daha tüm dünya üzerinde etkisini göstermeye devam ediyor. Bununla birlikte Rusya-Ukrayna savaşı şuan gündemde. Neler olabileceği ile ilgili hiçbir görüşümüz yok. Ülkemiz bu durumdan nasıl etkilenecek bilemiyoruz. Umarım tüm dünya halkı tüm bu yaşananları en hasarsız şekliyle atlatır. Ülke ekonomisi ise şuan diplerde. Türk lirası her geçen gün değer kaybediyor. Ülkemiz yoğun bir saldırı ve baskı altında. Umarım bu süreç çok uzamaz.

Gelecekle ilgili merak ettiğim çok şey var. Acaba insan nesli bugünkü haliyle evrim geçirmeden varlığını sürdürebilecek mi? İnsanların ömrü ortalama kaç yıl olacak? Robotlar mı ön plâna çıkacak? Yaşam dünyadan başka bir gezegene mi taşınacak? Hangi meslekler varlığını sürdürüp hangileri yok olacak? Tarım devam edebilecek mi? Tablet gıdalarla mı besleneceksiniz? Su kaynakları git gide azalıyor. Bunu nasıl temin edeceksiniz? Ulaşım araçları nasıl bir formda olacak? Işınlanma bulunabilecek mi ve nasıl olacak? Teknoloji hangi seviyelere çıkacak? Dînî ve ahlakî değerler varlığını koruyabilecek mi? İyilik, merhamet, sevgi, saygı, mutluluk, yardımlaşma, hoşgörü, empati gibi duyguları sizler yaşayabilecek misiniz? İnsan nesli daha ne kadar çoğalacak? Şu an bahsedilen bazı teoriler var. Gerçekten onlar bu hedeflerine ulaşabilecekler mi? Ve aklımda daha bir çok soru. Gelecekle ilgili öngörülen çoğu şeyi aslında bugün filmlerde izliyoruz. Şu an yaşadıklarımızı geçmişte filmlerde izlediğimiz gibi.

Canlarım; bu yaşıma kadar doğruluğun dürüstlüğün, samimiyetin, insanlığın, merhametin, sevmenin, sevilmenin, saygının, paylaşmanın ve inanmanın mutluluğunu yaşadım. Çünkü biz insanların kodlarında bunlar var. Aksi bizi biz olmaktan uzaklaştırıyor. Çok sevdiğim bir atasözü var. “Dedesi erik yemiş, torununun dişi kamaşmış.” Bu demek oluyor ki; bizler bizden sonra gelecek olan nesilden de sorumluyuz. Şükürler olsun ki; bunun farkına varmak nasip oldu. Elimden geldiğince sizler için buna dikkat edeceğim.

Güzel yavrularım; sizleri görmeden, tanımadan bile çok sevdiğimi söylemek istiyorum. İyi ki varsınız, iyi ki bu hayata gelmişsiniz, iyi ki benim torunlarım olmuşsunuz. Duam o dur ki; her şeyden ama her şeyden önce sizi yaradan Rabb’inizi tanımanız. O’ndan geldik ve O’na döneceğiz. Bu gezegen sadece bir geçiş ve oyalanma yeri. O’na hakkıyla kulluk edesiniz ve her daim doğruluk, güzellik, iyilik üzere olasınız. Sevin, her şeyi sevin, hep sevin. Yaradılanı da Yaradan’dan ötürü sevin. Bilin ki; karşınızda gördüğünüz sizin yansımanızdır. Aman kimseyi kınayıp, eleştirip yargılamayın. Yargıladığınız her bir kişi ya da olayın aynısını yaşayacağınızı bilin. Siz de dikkat edin ki; sizden sonraki neslinize duru miraslar bırakabilesiniz. Hepinizi sevgiyle ve muhabbetle kucaklıyorum.

Nineniz Neslihan Şahin

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!