Vesvese Sözlüğü 13- Yola Çıkmak

Peki ya sen ne yapacaksın? Hâlâ daha içindeki vesveseyi büyütüp, ben yapamam, ben beceremem yanılgısıyla ömrünü ziyan mı edeceksin? Sevgiyi kaynağından almak yerine etrafından bekleyip hayata mı küseceksin? Elimden ne gelir ki deyip kendi kabuğunda yaşamaya devam mi edeceksin ? Yoksa şöyle bir silkelenip, üzerindeki ölü toprağını atıp, ben de varım mı diyeceksin? Ben de varım üretmeye…

Vesvese Sözlüğü 13- Yola Çıkmak

Sen yapamazsın ?

Sen beceremezsin ?

Sana neden değer versinler ki ?

Seni neden sevsinler ki ?

Zaten sen bu dünyada ne işe yararsın ki?...

 

Rivayet odur ki, Halk şairimiz Yunus Emre, Tapduk Emre'nin dergahında 40 yıl odun taşıyarak dergaha hizmet etmiştir. Yunus, şeyhine öyle bağlıdır, dergahını öyle sevmektedir ki, dağlardan taşıdığı odunları aşkla, zikirle taşımış ve dergahtan içeriye bir eğri odunun bile girmesine izin vermemiştir.

Yunus bir  gün içinde bir huzursuzluk hisseder. İçinde fısır fısır durmadan konuşan bu ses, vesvesenin sesidir. Hey gidi Yunus Efendi, 40 yıl şu dergaha odun taşıdın ama sen hala derviş olamadın, bir keramet gösteremedin. Daha ne kadar süre odun taşımaya devam edeceksin? Herkesin çilesi biterken senin çilen hiç bitmeyecek mi? Ne zaman tamam, ben oldum diyeceksin...

Günler geçer, aylar geçer, yıllar geçer ama Yunus'un içindeki vesvese hiç geçmez. Giderek daha çok sesini yükseltmeye, Yunus'un işe yaramaz olduğunu daha çok dile getirmeye başlar. Ve sonunda Derviş Yunus içindeki bu vesveseye yenik düşerek, bir sabah kimselere haber vermeden sessizce dergahı terk eder. Yürür, yürür ve yürür...

Yunus bir akşam vakti, bir hayli yorulmuş olduğu bir halde ıssız bir yerden geçerken, iki dervişe rastlar. Dervişler uzun yoldan gelmişlerdir. Yorgun ve açtılar. Yunus'un da derviş olduğunu anlayınca pek sevinirler. Hadi derler dua edelim de Rabbimiz bize yemek göndersin. Yunus açar ellerini dua eder. Rabbi karınlarını doyurmaları için nimetler gönderir. Sonra iki derviş ellerini açarlar ve derler ki;

" Ey yüceler yücesi Rabbimiz, halimiz sana ayandır. Biz senin garip kullarınız. Uzun yoldan geldik, aç, susuz, yorgun ve uykusuz. Buralarda bir derviş varmış. Adına Yunus diyorlarmış. O senin sevdiğin kulların arasındaymış. Bize onun yüzü suyu hürmetine nimetlerinden gönder. Şüphesiz sen rızkı bol olan, duaları geri çevirmeyensin..."

 

Dervişlerin duası biter bitmez, dervişlerin önüne içinde kuş sütü eksik olmayan bir sofra kurulur... Bizim Yunus gördüğü manzara karşısında başlar ağlamaya... İki derviş ise ne olduğunu anlayamadan şaşkın bir şekilde Yunus’a bakar, dururlar...

 Dervişlerin duasının kıymetini görünce aklı başına gelen Yunus vakit kaybetmeden dergaha geri dönmek için yola koyulur. Bu sefer de başka bir vesvese sarmıştır tüm benliğini. Ya huzura kabul edilmezsem? Ya şeyhim benden yüz çevirirse? gibi endişeler dönüş yolu boyunca kafasını sürekli meşgul eder. Dergaha döndüğünde artık kapıda bedenen ve fikren yorgun bir Yunus bulunmaktadır. Yunus içeri girer, huzura çıkar. Ne zaman ki huzura kabul edilir, işte o zaman nedamet gözyaşları dökerek, af diler. Ve artık o sadece basit bir Derviş olmaktan öte adını 700 yıl sonra bile hatırladığımız, şiirleri dilden dile dolaşan Bizim Yunus olur...

Yukarıdaki sorular ve daha niceleri günlük hayatımızda sürekli zihnimizden geçer, durur. Saniyede içinden yüz binden fazla düşünce geçen bir beyin için bu tür vesveseler belki de oldukça normal sayılabilir. Hatta esas amacı içinde bulunduğu bünyeyi korumak olan beynimiz için bu olmazsa olmaz bir özelliktir. Bu noktada normal olmayan şey ise bizim bu vesveselere itibar etmemiz. Onları gerçek zannedip, bizi engellemesine izin vermemiz...

 

İnsan bu vesveselerin üstesinden gelebildiği ölçüde insandır. Çünkü vesvese insanı bir kurt gibi kemirerek, ömrünü içten içe çürütür. İnsanı bir adım öteye gitmekten alıkoyan bu vesveseye itibar etmek, insanı ziyana götürür.

 

Eğer ki Yunus içindeki vesvesenin üstesinden gelmeseydi ne dervişiliği kalırdı ne Yunusluğu, ne de her biri bir kişisel gelişim rehberi olan ölümsüz şiirleri... Yunus; içindeki vesveseye itibar etmeyip, yoluna sevgiyle devam edebildiği için, bugün vefatının 700. yılı UNESCO tarafından dünya anma yıldönümleri kapsamına alınıyor, ülkemizde ise Yunus yılı olarak kabul ediliyor..

 

Peki ya sen ne yapacaksın?

Hâlâ daha içindeki vesveseyi büyütüp, ben yapamam, ben beceremem yanılgısıyla ömrünü ziyan mı edeceksin? Sevgiyi kaynağından almak yerine etrafından bekleyip hayata mı küseceksin? Elimden ne gelir ki deyip kendi kabuğunda yaşamaya devam mi edeceksin?

Yoksa şöyle bir silkelenip, üzerindeki ölü toprağını atıp, ben de varım mı diyeceksin? Ben de varım üretmeye…

Ben de varım iki günümü bir kılmamaya,

Ben de varım faydalı olmaya

Ben de varım bütüne hizmet etmeye

Ben de varım iyilerin safında yer almaya… 

 

O zaman biz susalım Yunus söylesin Dostlarım…

 

"Geldi geçti ömrüm benim

Şol yel esip geçmiş gibi

Hele bana şöyle gelir

Şol göz yumup açmış gibi.

 

İşbu söze Hak tanıktır

Bu can gövdeye konuktur

Bir gün ola çıka gide

Kafesten kuş uçmuş gibi.

 

Miskin adem-oğlanını

Benzetmişler ekinciye

Kimi biter kimi yiter

Yere tohum saçmış gibi.

 

Bu dünyada bir nesneye

Yanar içim göynür özüm

Yiğit iken ölenlere

Gök ekini biçmiş gibi.

 

Bir hastaya vardın ise

Bir içim su verdin ise

Yarın anda karşı gele

Hak şarabın içmiş gibi.

 

Bir miskini gördün ise

Bir eskice verdin ise

Yarın anda sana gele

Hulle donun biçmiş gibi.

 

Yunus Emre bu dünyada

İki kişi kalır derler

Meğer Hızır, İlyas ola

Ãb-i hayat içmiş gibi."

 

Yunus Emre

 

 

 

YAZAR: BÜŞRA OVALI

Yazar'ın diğer yazılarına ulaşmak için

https://nefes21.com/profil/busraovali

Yazar'ın sosyal medya hesabı

https://instagram.com/busratov?igshid=1sd92urgdlzeq

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!