Vesvese Sözlüğü 59- Köprüleri Kurmak
Aile bireyleri birbirlerine sahip çıkan, koruyan kollayan, güven içinde yaşadığımız en küçük topluluktur. Ailemizden sonra ise en yakın sosyal çevremiz komşuluktur. Kültürümüzde komşuluk ilişkilerine ve onların haklarına çok önem verilmektedir. “Ev alma, komşu al. Komşu komşunun külüne muhtaçtır. Hayır dile komşuna, hayır gele başına.” gibi atalarımızın sözlerine baktığımızda da verilen önemi anlayabiliriz.
Toplumumuzun en küçük birimi ailedir. Aile bireyleri birbirlerine sahip çıkan, koruyan kollayan, güven içinde yaşadığımız en küçük topluluktur. Ailemizden sonra ise en yakın sosyal çevremiz komşuluktur. Kültürümüzde komşuluk ilişkilerine ve onların haklarına çok önem verilmektedir. “Ev alma, komşu al. Komşu komşunun külüne muhtaçtır. Hayır dile komşuna, hayır gele başına.” gibi atalarımızın sözlerine baktığımızda da verilen önemi anlayabiliriz.
Komşu deyince benim aklıma çocukluğumda yaşadığım iki katlı bahçe içinde evlerden oluşan bir mahalle gelir. Evinde işini bitiren kapının önüne çıkardı. İlk kim çıktıysa diğerleri de onun yanına gelir, yere bir kilim serilirdi. Evin kızı çay demler getirirdi, varsa bir de çekirdek koyarlardı ortaya. İkram abartısız, muhabbet samimi idi. Şimdi iki katlı evlerin yerini binalar ve sınırı belli olmayan mahalleler aldı. Bir çok kişi kendi oturduğu binanın dışındaki kimseyi tanımıyor. Bu durum insanların birbirine yabancılaşmasına ve kişilerin kendi kabuğuna çekilmesinde bir etken oldu.
Komşular birbirine yabancılaştığı için güven azaldı. Komşuluk güven üzerine kurulu bir ilişkidir. İnsanlar artık temkinli davranıyor, iyice tanımadan kimseyle iletişime geçmiyor. Nasıl biri, güvenilir mi? gibi vesveselerle komşusunu tanımaya çalışıyor. Komşular arası karşılıklı güven sağlanınca ailemizden sonra en yakın iletişim kurduğumuz, dertlerimizi paylaştığımız insanlar komşularımız olur. Hatta başımıza bir sıkıntı geldiğinde ailemizden önce komşumuz yetişir yardımımıza. Fakat insanın olduğu her yerde fikir ayrılığından kaynaklanan anlaşmazlıklar ve huzursuzluklar olur. Bu durum komşuluk ilişkileri için de geçerlidir. Komşular arasındaki en büyük sıkıntı gürültünün, yüksek sesin olduğu zamanlarda çıkar. Yüksek müzik sesi veya oyun oynayan çocukların gürültüsü diğer bina sakinlerini rahatsız edebiliyor. Hatta komşu biraz takıntılı ve vesveseli biri ise gürültünün bilinçli bir şekilde, özellikle onu rahatsız etmek için yapıldığını bile iddia edebilir. Her duyduğu sesten sonra eline aldığı bir eşya ile evin tavanına vurarak tepki gösterir. Böyle durumlarda iç sesin kışkırtmasıyla kavga bile çıkabilir.
Apartmanda yaşayan kişilerin diğer sıkıntısı da üst kattan halı, kilim gibi şeylerin silkelenmesidir. Siz balkonunuzu yeni yıkamışsınızdır yahut çamaşır asmışsınızdır ve üst komşu halı silkelemeye başlar. Bu dikkatsizce yapılan davranışlar devam ederse iki komşu değil, iki düşman ortaya çıkar. Şeytanın en sevdiği ortamlardır bunlar. Sizin olumsuz düşüncenizi besler ve siz balkona çıktığınızda: “Şimdi üst komşu bana gıcıklık olsun diye kesin bir şeyler çırpacak.” diye vesveselenmeye başlarsınız. Eğer olumsuz düşüncelerinize engel olamazsanız bir müddet sonra kendinizi üst kata çıkmış, kavga ederken bulursunuz.
Komşular arasındaki en yorucu eylemlerden birisi de ikram yarışlarıdır. Son yıllarda görsel sunumların moda olmasıyla birlikte insanlar birbirleriyle ikram yarışına girdiler. Birine misafirliğe gittiğimizde dört çeşit ikram ettiyse bir diğeri altı çeşit yapmaya çalışıyor. İçten içe: “Benim ondan bir eksiğim yok. En güzeli, en çok çeşit bende olsun. Beni beceriksiz zannetmesinler. Yemek takımlarımı da görsünler.” diye diye masum bir muhabbeti gösterişe çevirirler. Dinimizce hoş görülmeyen israf günahını da işlemiş olurlar.
Komşuluk ilişkilerinde vesvesenin oynadığı oyunlardan bir diğeri de gruplaşmaktır. İnsanlar genellikle kendi düşünce yapısına ve yaşam tarzına uygun kişilerle görüşmeyi ister. Bu nedenle sosyal ilişkilerinde seçici davranır. Bu seçicilik komşuluk ilişkilerinde de kendini gösterir. Kişi rahat muhabbet edebileceği, yanında rahat davranacağını düşündüğü komşusunu seçer. Görünürde masum gibi görünen bu seçimden sonra komşular arasında bir ayrışma ve gruplaşma olur. Seçilen gruba giremeyen komşu kendini dışlanmış hissederek: “Beni kimse beğenmiyor. Ben yetersiz biriyim. İnsanlarla niye iletişim kuramıyorum?” gibi değersizlik vesveselerine kapılır. Bu ayrışma zamanla bina içinde huzursuzluğa ve gizli bir savaşa neden olur. İçimizdeki asıl düşman da bizim grubun, diğer gruptan daha elit olduğu düşüncesini zihnimize pompalar. Kişiler birbirine üstten bakmaya başlar ve egosunu şişirir. Gruplaşmanın diğer kötü yanı da dinimizce yasaklanan gıybetin böyle ortamlarda çok yapılıyor olmasıdır. Komşular bir araya geldiğinde diğer komşunun ne giydiğinin, evine ne aldığının, neler yaptığının dedikodusunu yaparlar. İçimizdeki kötü sesin o kadar hoşuna gider ki bu durum, siz karşıdaki hakkında konuştukça : “ Sana nasıl baktığını anlat. Giydiği kıyafetin hiç yakışmadığını da söyle. Aldığı çanta da ne kadar çirkindi değil mi?” gibi sözlerle siz farketmeden sizi gıybete devam ettirir. Konuşan kişi de değerli vaktini gereksiz ve boş konuşmalarla nasıl harcadığını ve nasıl bir ziyanda olduğunu anlayamaz.
Komşuluk ilişkilerinde meraklı komşu durumu da ayrı bir sorundur. İnsanlar özel hayatını kendi halinde yaşamak ister. Ama öyle meraklı kişiler var ki saat kaçta evden çıkıyorsun, kaçta eve dönüyorsun, eve kimler geliyor, hangi komşuyla daha çok görüşüyorsun hepsini bilir. O, içindeki merak hissini yatıştırmak için size hayatınızla ilgili sürekli sorular sorarak sizi usandırır. Sizde, sürekli izleniyormuşsunuz gibi bir evham ve tedirginlik olur. Evden çıktığınızda :
“Arkamdan yine bakıyordur. Beni takip mi ediyor acaba. Şimdi komşulara gidip beni çekiştirecek.” diye korku vesvesesiyle yaşarsınız.
Ömrümüz tüm bu sıkıntılarla uğraşacak kadar uzun değil. Tek uğraşımız da komşumuz değil, meşguliyetimiz çok. Sakin bir yaşam için gerek komşularımızla gerekse ailemizle ve ya arkadaşlarımızla saygı içerisinde, birbirimizin sınırını aşmadan, yapıcı bir tavırla ilişkilerimizi sürdürmeliyiz. Özellikle evlerimize kapandığımız şu günlerde görüşebildiğimiz kişiler sadece komşularımız. Hastalandığımızda kapımıza sadece komşularımız ekmek bırakabiliyor. Belki eskide kalan, unuttuğumuz komşuluğun değerini tekrar hatırladık.
Ne gürültüler ne gruplaşmalar ne de ikram savaşları güzel bağlarla kurulabilecek dostluklara engel olmamalı. Birbirimizin farklılıklarına saygı duymalı, ufak tefek kusurları görmezden gelmeliyiz. Şeytan,insanlar arasındaki bağı koparmayı ve nifak tohumarı ekmeyi sever. Şeytana, egomuza ve vesveselerimize yenilmeden karşımızdakilerin basit hatalarını affetmeliyiz.
Kapıları açıp köprüleri kuran biz olalım.
Güzel ve huzurlu bir yaşam alanımız olması için gerekirse ilk adımı biz atalım.
Sevgi ve saygı içinde yaşamanız duasıyla.
YAZAR: RAHİME CANSIZ
Yazar'ın diğer yazılarına ulaşmak için
https://nefes21.com/profil/rahime-cansiz
Yazar'ın sosyal medya hesabı
En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!