Vesvese Sözlüğü 45- Hayat Kısa
Alışveriş kelimesi özellikle kadınları mutlu eden bir kelimedir. Kim istemez ki yeni şeyler almayı, eşyalarını yenilemeyi. Alışveriş birçok kadın için terapi gibi bir durumdur. Mağaza mağaza gezmek, caddede vitrinlere bakarak dolaşmak sonra bir kahve dükkanında kahve kokusu eşliğinde dostu ile sohbet etmek kişiye en çok keyif veren hobilerdendir.
Alışveriş kelimesi özellikle kadınları mutlu eden bir kelimedir. Kim istemez ki yeni şeyler almayı, eşyalarını yenilemeyi. Alışveriş birçok kadın için terapi gibi bir durumdur. Mağaza mağaza gezmek, caddede vitrinlere bakarak dolaşmak sonra bir kahve dükkanında kahve kokusu eşliğinde dostu ile sohbet etmek kişiye en çok keyif veren hobilerdendir.
Severek yaptığımız ve yapmaktan mutlu olduğumuz işler her neyse şeytan da onun yanındadır. Her davranışımızda, her hissettiğimiz duyguda ve zihnimizden geçen her düşüncede olumsuz anlamda aşırıya kaçmamızı isteyen şeytan, biz alışverişte iken de boş durmayıp görevini layıkıyla yapmaya çalışacaktır. İhtiyacımızdan fazlasını aldırmak için bizi zorlayacak ve türlü vesveseleriyle aklımızı çelecektir.
Medyadaki reklamlar da en az şeytanın verdiği vesvese kadar kişiyi tüketim çılgınlığına teşvik ediyor. Her gün yeni bir ürün, süslü paketler, yeni teknolojik aletler üretiliyor. İnsanlar bunları gördükçe hepsi de zaruri ihtiyaçmış ve onlardan almalıymış gibi bir hisse kapılıyor. Çünkü herkes rahat ve konforlu bir şekilde yaşamak istiyor. Bu isteğini gerçekleştireceğini düşündüğü her şeyi alma telaşına giriyor insan. Alamadıklarında büyük bir üzüntüye düşüyorlar ve vesvese tam burada devreye giriyor:
“ O süpürgeyi al, rahat et. O ütüyle daha çabuk bitiyor ütü işi, o telefon en yenisi. Herkes alıyor, sen niye almayacaksın? Sen onlardan daha kötü durumda değilsin?” gibi sözlerle kişiyi bir provakatör gibi kışkırtır durur. İnsan almak istediği şey ile gerçekten ihtiyacı olan şey arasında vesvese nedeniyle sıkışıp kalıyor. Bu sebeple uzmanlar hep alışverişe çıkmadan önce ihtiyaç listesi yapılmasını ve alışverişteyken o listenin dışına çıkılmaması konusunda öneride bulunuyorlar.
Mesela; kişinin bir monta ihtiyacı vardır, mağazaya gittiğinde ise kışlık mont, yağmurluk, deri ceket gibi bir sürü seçenek sunulur önüne. Satıcıların görevi hepsini satmaktır. Satıcı iki alana bir bedava gibi teşvik edici sözlerle alıcıyı ikna etmeye çalışırken, vesvese de devreye girer; “Kampanya varmış, al sen onları, böyle bir fırsatı yakalayamazsın bir daha.” diyerek ikna eder.
Alışverişte kişiyi tüketime teşvik eden kelimelerden birisi de “indirim” kelimesidir. Kişinin asıl ihtiyacı olmasa da alası gelir indirimdeki ürünleri. Çünkü bir gün ihtiyacı olabileceğini fısıldar kulağına içindeki vesvese. Örneğin züccaciyeye bir eksik almak için giren biri, indirimi görünce; “ Şunu da alayım belki lazım olur, şunu da alayım birine hediye ederim, şunu da alayım yedekte dursun.” diye diye vesvesenin bu masum görünen oyunuyla israf diyebileceğimiz fazlalıkta eşya ile eve döner. “İndirim günleri” özellikle kadınlar için bir bekleyiştir. Hangi mağaza, hangi market, hangi züccaciye indirime hangi gün girecek bilirler. O gün geldiğinde gidip sıraya girerler dükkanın kapısında. İndirim alışverişinin sonunda evdeki bir paket pirinç , üç paket olur. İki çift ayakkabı da yeni aldıklarınızla dört çifte çıkar. Kıyafet ise vesvesenin: “ İndirimde nasıl olsa bunu da al.” demesiyle çeşitli modellerde ve her renkten alınır.
İndirim demek, bedava demek değildir. Fakat zihinler bu kelimeyi “bedava” kelimesi ile eşdeğer tutuyor. Bu nedenle insan, alışverişte kendini tutamıyor.
Alışveriş sırasında nefsin en büyük sloganlarından birisi de “hayat kısa” kavramıdır. İçimizdeki ses bu sloganı çok ustaca kullanır:
Hayat kısa o elbiseyi giy.
Hayat kısa o arabaya bin.
Hayat kısa o evi al.. gibi.
Bu cümleler insan zihninde şu düşüncenin oluşmasına neden oluyor; “ Üç günlük dünyada neden kendimi sıkıyorum, yarın ölüp gideceğim. İçimde kalmasın, ben de mutlu olacağım şeylere sahip olayım.” diyerek sınırları zorlar. Bir de ipin ucunu bu düşüncelerle kaçırırsak israf boyutuna gelecek harcamalar yaparız.
Markalı alışveriş, özellikle gençlerin kendini ifade ediş biçimidir. Markalı ve pahalı ürünler alarak daha elit görüneceğini ve ulaşılmaz biri olacağını, herkesin ona hayranlıkla bakacağını düşünür. Satın aldığı ürünlerle kendine bir karakter çizer. Dış görünüşe, “beyin”den daha çok önem verildiği gençlik çağlarında Nasreddin Hoca misali “Ye kürküm ye!” tarzında durumlar karşımıza çıkar. Markalı ürünleri kullanmaya çalışan gençlerimiz, ayrıcalıklı biri olduğu hissine kapılırlar ve başka yönlerindeki eksiklik ve yetersizlik duygusunu markalı ürünler kullanarak gidermeye çalışırlar. İstediği şeye ulaşamadığında ise vesvese onu çekebildiği kadar dibe çeker ve: “Arkadaşının giydiği bütün ayakkabılar markalı, telefonu en yeni sürümden, kullandığı çanta en pahalısından. Sen niye almıyorsun ki? Babanı ikna et, aldır. Yoksa içlerinde en sönük görünen sen olacaksın.” gibi sözlerle yine iş başında görürüz vesveseyi. Genç, bu kışkırtıcı iç sesini yatıştıramazsa aile içinde bir tartışma başlar. Şeytan da sebep olduğu bu huzursuzlukla amacına ulaşmış olur.
Bizim toplumumuzda genellikle alışverişle ilgili olarak yaşadığımız bir sıkıntı da şudur: Ayağımızı yorganımıza göre uzatmıyoruz. Mesela; 100.000 liralık birikimimiz var ve bununla ev alacağız. Baktığımız 100.000 liralık evler işimizi görecektir ama o sırada 150.000 liralık bir ev görürüz. Bu ev daha geniş, daha güzeldir. İçindeki ses de seni ikna etmeye çalışır ve sen de kendi kendine; “ Bu evin içi daha yeni, konum olarak da her yere yakın biraz daha borca girip bunu mu alsam acaba? diye düşünmeye başlarsın. Bir şekilde kendini ikna edersin ve büyük borçlarla evi alırsın. Ödeme zamanı geldikçe sıkılmaya ve borcun altından kalkamamaya başlarsın. Çekilen sıkıntı yerini zamanla depresyona bırakır. Depresyon kişinin duygusal olarak en zayıf olduğu, irade kapılarının açık kaldığı bir andır. Bu açık kapıdan şeytan sinsice girerek borcunu ödeyemeyeceği, bunun altından kalkamayacağı gibi düşüncelerle kafasını karıştırıp kişiyi buhrana sokar. Başlangıçta iyi fikirmiş gibi göstererek evi aldıran vesvese, sonra kişiyi evi aldığına bin pişman eder.
Yaşamımızın her alanında olduğu gibi alışverişte de orta yolu tutmalıyız. Alışverişi israf boyutuna getirmeden sonlandırabilmeliyiz. İhtiyaç fazlası eşya huzur kaynağı değildir. Kıymetli olan, ihtiyacımız kadar olanıdır. “Fazla mal göz çıkarmaz.” gibi söylemleri dikkate alarak hareket edersek sıkıntıyı yine biz yaşarız. Hayatımızı eşya biriktirmek için değil, güzel insanlar ve güzel anılar biriktirmek için yaşarsak daha faydalı olacaktır. Ayrıca ne kadar çok alırsanız alın, israfı olmayan tek alışveriş kitaptır. Kitaplar, ihtiyaç fazlası olarak alınan bir çok eşyadan daha çok huzur verir.
Vaktinizi ve paranızı, gerektiği zaman, gerektiği şekilde kullanabilmeniz dileğiyle. Mutlu kalın.
YAZAR: Rahime CANSIZ
Yazar'ın diğer yazılarına ulaşmak için
https://nefes21.com/profil/rahime-cansiz
Yazar'ın sosyal medya hesabı
En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!