Varoluş ve Dengeye Dair

Yaşam amacımızı bulma yolunda farklı öğretilerden esinlenerek kendimizi anlamlandırma çabamızı anlatmak istedim.

Varoluş ve Dengeye Dair
Hayat yolculuğunda dengeli gitmeye çalışan
Varoluş ve Dengeye Dair

Varoluş ve denge konusuna yönelik farklı bakış açılarını değerlendirirken bu konuda birşeyler yazabilirim diye düşündüm. Amacım, farklı görüşlerle birlikte kendi sentezimi sunmak ve siz değerli okurlarla paylaşmak…

 

Temel felsefi söylemlerden biri olan Shakespeare’nin “olmak ya da olmamak” sözünün varoluşu anlatmada çok etkili sözlerden biri olduğu bilinir. Tasavvuf anlayışında ise “olmak” kavramı, oldukça geniş bir yer tutuyor. Mevlana’nın deyişlerinden bir tanesinde  “Ne ararsan kendinde ara” derken olmak veya olgunlaşmak yolunda adeta bir nasihat niteliğindedir. Mevlana’nın her biri ders niteliğinde başka birçok özlü sözü var. İnsanın başkalarını suçlamak yerine kendi ile hesaplaşmasını yapması gerektiği anlamına geliyor.

 

Var olma çabası acılı bir süreç.  Derin moral bozukluğu yaşadığım anlarda dertleşecek bir insan ararım.  Ancak dertleşmeyi de fazla ileri vardırmamak gerekiyormuş. Çünkü hayat sadece bizden ibaret değil ve karşımızdakinin de bir hayatı var. Aslında bu konuda olduğu gibi hayatın her alanında bir dengeye ihtiyaç var.  Bazen  bir insan, bazen bir şiir, sanat ve müzik yol gösterir bazen de Kur’an’dan bir söz, teselli olur.  Bu nedenle bu hayattaki duruşumuza ilişkin farklı felsefelerin bakış açılarından yola çıkarak birşeyler söylenebilir. Uzakdoğu’nun meşhur Zen felsefesinin güzel bir deyimi var hayata dair: “Hayatın Böylesiliği…”. Yani hayatla çatışmadan onu tanımlayarak onu dönüştürmeye çalışmak.  Kendinle kavgayı bırakmak, kendine saygı duymak, kendini sevmek.  Kendi hayatıma dair bu konuyu ne kadar başarabildiğimi sorguluyorum. Şu cevabı veriyorum insan cüzi iradesi ile hatalar yapabilir ve yaptığı hataları ile kendini kabul etmelidir. Bu hatalı halimizi bilip kabul etmek kimilerimiz için daha kolay kimilerimiz için daha zor.. Kendimizi sevmenin başka bir yolu yok gibi.  Bu konuda insanın kendine değer vermesi gerektiğini anlatan Divan şairi Şeyh GALİP’ten kısa bir alıntı şöyle diyor;  

 

Ey dil, ey dil niye bu rütbede pür-gamsın sen

Gerçi vîrâne isen genc-i mutalsamsın sen

Secde-fermâ-yi melek zât-ı mükerremsin sen

Bildiğin gibi değil cümleden akvemsin sen

Rûhsun nefha-i Cibrîl ile tev’emsin sen

Sırr-ı Haksın mesel-i Îsî-i Meryemsin sen.

 

Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen

Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen.

 

Türkçesi:

 

Ey gönül, ey gönül! Neden bu makamda gam dolusun sen

Gerçi virane isen de tılsımlı bir definesin sen.

Meleklere secde etmeleri buyrulan saygıdeğer bir varlıksın sen.

Bildiğin gibi değil, sen bütün varlıklardan daha üstünsün.

Ruhsun. Cebrail’in üfürmesiyle ikizsin sen.

Hak gerçeğinin sırrısın sen, Meryem oğlu İsa misali.

Hoşça bak kendine ki kainatın özüsün sen.

Bütün yaratıkların gözbebeği olan insansın sen.

 

Bu satırların yazarı her ne kadar bir iktisatçı olsa da kendimizi ve çevremizdeki insanları hatalarıyla kabul etmek, söylemesi kolay yapması bir o kadar zor. Özellikle insanın kendine karşı ne kadar acımasız olabildiği düşünülünce… Değerlilik duygusu zedelenmiş olabiliyor. Çocuklarımıza daha temiz bir gelecek bırakmak sadece çevre anlamında algılanmamalı. Kendi atalarımızdan ve kendimizden getirdiğimiz korku ve negatif enerjiler var ise onlardan da arınmak gerekiyormuş. Bu sayede belki de hem kendimizi hem de gelecek kuşakları dengeye alabiliriz. Bunun yolu kendi varoluşumuzu daha az sorgular olmakta belki de…

 

 İktisattaki “optimum denge” kavramı kimsenin durumunu değiştirmek istemeyeceği (her oyuncunun halinden memnun olduğu”  bir statik an dengesi olarak anlatılır. Zaman içindeki iki farklı denge birbiri ile karşılaştırılarak ekonomik durum analizleri yapılır. Aslında hayatın içinde de insan sürekli kendini geliştirme çabası içindedir. Bir dengeden başka bir dengeye doğru giderkenki hallerimiz bir tür karşılaştırmalı istatistik olabilir. Ünlü iktisatçı “John Maynard Keynes  “uzun dönemde hepimiz ölmüş olacağız” demiştir. Ancak bu bir maddi bakış açısıdır. Konuya ekonomik değil de manevi açıdan bakınca hayatlarımızın içindeki dengelerin iyiye doğru bir tekamül anlamında olması gerekir. Herkesin kendi en iyi versiyonuna dönüşmesi bazıları için komik geliyor. Bunun komik olmadığını görmek ve göstermek hayata karşı bir meydan okuma olabilecek mi? Bu soruyu kendi cevabımı Kuran’ı Kerim’den anladığım bir sözle  şöyle verebiliyorum,  insan için kendi emeğinden daha fazlası bu dünyada söz konusu değil. Yine Mesnevi’den bir alıntı ile bitirmek istiyorum;

 

“Varlığını, onu meydana getirenin varlığında, bakırı kimya içinde eritir gibi yok et (de altın ol!)”.  Yüce Allah’ın varlığında yok olmak, hiç olmak nasıl bir durumdur ki dervişler hayatlarını adamışlardır. Bu nedenle hayatı anlamak üzerine insanoğlunun çabası devam edecektir. Ancak yine Mevlana’nın aşağıdaki dizelerinde belirtilen öğütleri uygulama çabasında olmamızın  bizi aydınlatması dileklerimle.

Güneş gibi ol şefkatte, merhamette.
Gece gibi ol ayıpları örtmekte.
Akarsu gibi ol keremde, cömertlikte.
Ölü gibi ol öfkede , asabiyette.
Toprak gibi ol tevazuda, mahviyette.
Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.

Berna BALCI İZGİ

 

 

 

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!