Şuurlar Kapalı, Nefes Yok !
Bazen tükenir sözler, söyleyemez diller… Kapalıdır göremez gözler… Issızdır temaslar, dokunamaz eller… Bazen ağırdır yükler, taşıyamaz bedenler. Kırgındır gönül, açamaz rengarenk ruh... Bazen çoğalır gürültüler, duyulmaz sesler... Bazen durur nabızlar, kapalıdır şuurlar, nefes yok…
Bazen tükenir sözler, söyleyemez diller… Kapalıdır göremez gözler… Issızdır temaslar, dokunamaz eller… Bazen ağırdır yükler, taşıyamaz bedenler. Kırgındır gönül, açamaz rengarenk ruh... Bazen çoğalır gürültüler, duyulmaz sesler... Bazen durur nabızlar, kapalıdır şuurlar, nefes yok…
Siz hiç nefessiz kaldınız mı? Yüreğinizin en dibine kadar hissettiniz mi o hissi? Kalbiniz paramparça olup da yandı mı canınız hiç? Nefes alamadınız ama takındınız mı o sahte tebessümlerinizi? Yaranız geçse de kaldı mı izler ruhunuzda? Etrafınızdaki tüm sesler sussa da sizin sesiniz hiç susmadan konuştu mu sizinle? Sanki tüm dünyayı sessize alabiliyorsunuz ama bir tek o iç sesinizi susturamıyorsunuz gibi…
Ezbere yaşıyoruz bazen hayatı. Sesler azalıyor, artıyor biz hep kendi sesimizi duyuyoruz. Kişiler gelip geçiyor yanımızdan, yolumuzdan, yöremizden biz adresimizi unutmuşuz. Olaylar olmakta biz uykuda, şuurlarımız kapalı nefes almıyoruz. Nefes alamıyoruz, boğuluyoruz. Herkes bir derin uykuda. Herkes birbiriyle saçma bir yarışta. Kimse uyanmak istemiyor. Nefes bile almaya üşenir olmuşuz.
Canlar yanmakta gören yok. Geçip gidiyor önümüzden bir mendilci çocuk gören yok… Sesler bulanık duyan yok. Sisli, puslu camdan bakar gibiyiz hayata ama kimse de istemiyor temizlemeyi. Bir simitçinin sesi yankılanıyor sabahın en karanlık aydığına gizlenmişçesine ama yine duyan yok. Ses yok, nefes yok, ıssızlık çökmüş yine bu şehre. Issızlık çökmüş ruhlara, şuurlar kapalı, nabız yok….
Ses çok, herkes kendi gürültüsüyle o kadar meşgul ki duyan yok… Yalnızlık çok, dokunan yok temas yok. Kalpler çürümüş nabız yok… Ruhlar yaralı, gülen yok. Gülüşler bir tablacı çocuğun dudağının kenarında soğumuş, donmuş o sabah ayazında, gülümseyen yok.
İnsanlar yorgun, uykulu ve uykuda. Tüm dünya izlemekte olanı biteni ama ses çıkaran, dur diyen yok. Sabahın ilk ışıklarında evler, yürekler yanmakta gören yok. Şuurlar kapalı çığlıkları duyan yok. Dünyadan ses, soluk yok, imdatlar çok ama duyan yok… Bir küçük çocuğun gözlerine hapsolmuş korku, bir yaşlının yüreğine işlemiş acı, bir annenin feryadına gizlenmiş isyanı ama şuurlar kapalı, nefes yok. Soğumuş tenler, bedenler ruhtan yoksun…
Herkes çok kalabalık, ama tenha. Herkes çok biliyor ama bilgi yok. Her şey o telefon ekranında, düşünceler yok. Herkes ekran kahramanı ama tüm bunlara dur diyen yok. Dünya karanlığa gömülüyor, çıkaran yok. Şiirler okunmakta, şarkılar, türküler söylenmekte, ağıtlar yakılmakta ama duyan yok… Şairler çok ama şiirler yok. Kafiyeler kaybolmuş paslı, küflü yüreklerde gören yok. Tozlu raflarda çürüyor kitaplar okuyan yok. Bulanık yine her yer, şuurlar kapalı, nefes yok…
Gece yine olabildiğine karanlık ışık yok… Işık çok ama açan yok… Gece soğuk ama ısıtan yok… Kalbi donmuş insanlığın buzlarını çözen yok… Aşk çok ama sevgi yok… Umut çok ama umut olan yok… Kalpler bozuk, sevginin pusulası yok…
Bitti, nefes yok… Eskiden eser yok. Herkes nerede, bilen yok… Dünya yine izlemekte ama gören gözler, duyan kalpler yok… Şuurlar kapalı, nefesler yok…
Nursal Uğursal
En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!