OTOBÜS DURAĞI

Yüzlerce otobüsün bekleyip binlerce yolcunun inip bindiği yorgun bir otobüs durağında sizleri bekliyorum. Her gelen bir şey alıp götürdü, durağa bir şey kalmadı. Sadece son bir otobüs var sabırla beklediğim…

OTOBÜS DURAĞI

OTOBÜS DURAĞI

Bazen kendimi terkedilmiş otobüs durakları gibi hissederim. Oradan otobüs geçmez, yolcular beklemez, kalabalık hiç olmaz ama yine de boş kalmaz. Aşk acısı çekenler, semt pazarı dönüşü yorulan vücutlar, beynini uyuşturup ruhunu sarhoş edemeyen kafası karışmış bedenler, ağlamak için bile olsa yalnız kalacak yeri olmayanlar, okul kaçakları ya da sadece düştüğü hengameden kendini kurtarmaya çalışan bedenler hiç boş bırakmaz . Bu durağın her bir köşesinden de yaşanmışlık akar. Mesela oturağın mutlaka bir kısmı nedeni çok anlaşılamasa da sökülmüştür, ömrünü doldurmuş ama ayakta kalmaya çalışan dört direğin hemen hemen her bir yerine acemice küfürler, istemsiz dudak hareketiyle gülümsemenize sebep olan kötü espriler, sevdiğinin ismini bile tam olarak yazmaya cesaret edememiş titrek parmaklardan çıkan harfler, temsili kalp resimleri, yalnızlıktan ve şehvetten düşünülmeden yazılan numaralar o kadar çok hayata şahitlik etmiştir ki saygıyı hakeder kanaatimce. İlanlardan bahsetmek istemem çünkü en afilisi bile çok iğrelti durur. Kimse onu oraya isteyerek yapıştırmamıştır. Bir zorunluluk olduğu yapıştırılışından bellidir.

Fakat bu otobüs durağıyla en kuvvetli yakınlığı dudak üstüne bıyık, kaşının ortasına kavuşsunlar diye çizgiler çizilen kayıp ilanlarında hissederim. Kaybolduğu yer, tarih, adı soyadı, iletişim bilgileri beni çok etkiler. Önce hepimiz gibi bu kayıp bedenin bulunup bulunmadığını merak ederim, neden kaybolduğunu, biri kaybolsun mu istemişti, onu buraya ne getirmişti? Kendi rızasıyla gittiyse bu beni daha çok üzer daha da yakınlaşır haleti ruhuyetim. O ilanın suretine bürünür düşünürüm.

Benim gibi onun da ruhu çevresinde mahsun muydu? Günlük kahkahalarının, dışa dökülen  onlarca cümlenin içinde binlerce dizeden oluşan feryatları, acıları, pişmanlıkları, yakarışları mı vardı sessizce haykırdığı? Duyuramamış mıydı kimseye anlatamamış mıydı kendini kimselere? Dünyaya katlanacak kadar dervişlik suyu içememiş bir beşer miydi? Delik bir şişeyi sürekli doldurmaya mı çalışıyordu deliği görmeden tam da benim bulamadığım gibi? O delik şişeyle kapı kapı geziyor vefa aşkından kavrulmuş yüreğinin ateşini alacak suyu mu aramıştı? Kim bilir ne kadar canı acımıştı birden fazla maskeyle gizlerken kendini? Umarım bu kayboluş onun hayrına olmuş bulmuştur derim. Sonra da hüznüm “ belki o buldu peki sen buldun mu kendini ?”sorusuyla sarar bedenimi. Öyle bir sarar ki temmuzun ortası olsa ayaz yemiş gibi titrerim. Bu iflah olmaz histeri anı geçince belki de sadece sigara almak için çıkmış bir çukura düşmüştür diye gereksiz bir mizahla dönerim durağıma ve kalkar giderim.

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!