Deprem Bize Ne Anlatıyor?
Dünyada deprem kuşağının en bahtsızı Japonya’da binalar 9 şiddetindeki depremlere dayanıklı iken ülkemizde 4 şiddetli bir depremde binalar hasar görüyorsa Allah’ı değil o binaları inşa edenleri sorgulamak lazım.
Hayatımızda öyle zamanlar var ki, her şey yolunda iken ani bir felaketle her şey altüst olabiliyor. Bir dakika önce gülüp eğlenirken birden her şey değişebiliyor.
“Artık hayatımı rayına oturttum sıkıntılar bitti" derken tekrar her şey başa sarabiliyor. Böyle anlarda ne kadar aciz ve çaresiz olduğumuzu defalarca deneyimlemişizdir. Hele gençlik yıllarında bu felaketleri deneyimlemek ve kabullenmek oldukça sancılıdır.
O zamanların kattığı olgunluk ki adına tecrübe deriz, insanı daha aklı başında bir hale getirir. Kibrini kırar. Hikmetli sualler sordurur. Neden yaratıldığımız idrakine sebep olur. O soruların cevabı bizi Rahmanın kapısına getirir. Tıpkı canı yanan bir miniğin kendini annesinin kollarına güvenle atıp bırakması gibi…
O minik çocuk annesi dövse de onu çok sevdiğini bilir. Annesi ne kadar kızıp ona sert davransa da aslında hep onun iyiliği içindir.
Birkaç gün önce İzmir’de yaşanan deprem bizi “neden böyle oldu” diye derin ve tehlikeli soruların içine atıveriyor.
Depremler görünürde yıkıcıdır ama yeraltındaki yeni su ve maden kaynaklarının açığa çıkması için büyük bir nimettir. Ülkemiz yer altı kaynakları bakımından zengin olması yaşadığımız o yıkıcı depremlere bağlıdır. Evet, o yıkıcılık aslında yerin altında olur. Yerin üstünde olanın depremle çok alakası yok. Hani hep deriz “deprem öldürmez eksik malzeme ile yapılmış binalar öldürür” diye... Aynen öyle.
Dünyada deprem kuşağının en bahtsızı Japonya’da binalar 9 şiddetindeki depremlere dayanıklı iken ülkemizde 4 şiddetli bir depremde binalar hasar görüyorsa Allah’ı değil o binaları inşa edenleri sorgulamak lazım. Çünkü Allah kullarına zulm etmez.
Eğer korkulardan mustarip iseniz sorgulardan çok aslında ne kadar güçsüz ve zayıf olduğumuzu tefekkür edebilirsiniz. Fakat bu sorgunun sizi çaresiz bir hale götürmesine izin vermeyin. Evet, madden çok zayıfız. Doğal afet anlarında elimizden gelen hiçbir güç yok. Etten kemikten oluşan bedenimiz çok güçsüz. Şiddetli bir rüzgârda bile devrilebiliriz. Minicik bir mikropla Allah muhafaza yatağa bağımlı hale gelebiliriz. Evet, kabul ediyoruz çok aciziz. Ama bu acziyet bizi insanlık mertebesine çıkaracak. Kibrimizi kıracak. Canımız yanmasa belki bir canımızın olduğunu bile fark edemeyeceğiz. Varlığın o muhteşem güzelliğini deneyimlemek için acizliği tatmak gerekiyor. Bu anlamda musibetleri bir ceza görmek sonsuz ve sınırsız kaynağın içinde minik bir çöpe takılmak gibidir.
Tüm varlığın fani olduğu gibi insan da fanidir. Faniliğini itiraf eder Rahmanın huzurunda acizlikle eğilirse sonsuzluğu ruhunda hisseder. O his tüm korkuları yakıp kavurur. Şefkat denizinde akışa bıraktırır. Canındaki canın güzelliğini sana tattırır.
Tüm korkularınız için uygulayacağınız güzel bir uygulama ile son vermek istiyorum. Üç/beş defa derin nefesler alıp yavaşça verin. Her nefeste bedeninizin biraz daha gevşediğini hissedin. Rahatladıktan sonra sadece nefesinize odaklanın. Tepenizden aşağıya Allah’ın bir nur ile sizi sardığını hissedin. Tüm vücudunuzun o nur ile sarıldığını hissedin. O nurun ışığı tüm bedeninizi bir kundak gibi sarıyor. Her yer nuru ilahi ile kaplandığını hissedin. Nefes alıp vermeye devam edin. Şimdi dikkatinizi sadece kalbinize verin. Rabbimizin “hiçbir yere sığmam mümin kulumun kalbine sığarım” dediği kutsi hadisi hatırlayın. O’nu (c.c) kalbinizde hissedin. Nuru ile sizi sardığını size şah damarından daha yakın olduğunu işte şimdi hissedin. Derin nefesler alıp vermeye devam edin. Ve kalbinizde sizinle konuşan rahmani sese kulak verin. Sadece sessizce dinleyin. Tüm dünya seslerini kapadığınızı sadece rahmani sese odaklandığınızı hissedin. Bakın bakalım size neler söylüyor…
Şifa olsun.
En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!