Mutluluk Neydi?

Hicbir zaman bir sey hakkinda iddiada bulunmamak gerekmis

Mutluluk Neydi?

Ömrümün uzun bir döne mini Öfkeyle geçirmiş biri olarak şimdi nasıl oldu da bu öfkemi dengeye alabilmiştim. Tabii ki almış olduğum koçluk eğitiminin ve yapmış olduğum Nefes egzersizlerin burada katkısı çok büyüktü. Bununla birlikte başka bir şey daha vardı, asıl olan bu zamana kadar yasadığım bu hayatta ben ne kadar tatmindim? Bu öfke bana ne anlatıyordu ve her seferinde
niye bir tık daha fazlalaşıyor ve ben yıllarca bunun önüne geçememiştim.

Birçok kez bugün yine bütün günüm öfkeyle geçti, yarın bunu kontrol edeceğim, hemen sinirlenmeyeceğim dediğimde, ertesi gün hiçbir şey değişmediği, gibi bir önceki günden daha fazla öfkelenecek olaylar ve durumlarla karşılaşıyordum. O zamanlar bilmediğim bir şey vardı, bir şeyi kontrol etmeye çalıştıkça, çabaya düşüp yârin böyle olmayacağım dedikçe, orada bir iddiada bulunup, farkına varmadığım için, ilahi sistemin beni bana fark ettirmek için, benzer durumları yaşatarak, bakalım gerçekten öfkelenmeyecekmişsin diye sınandığımın farkında bile değildim.

Hiçbir zaman bir şey hakkında iddiada bulunmamak gerekmiş. Fark etmediğim o kadar çok şey var diki hayatımda, daha doğrusu hiçbir şekilde manayı anlamadığım için, bu dünyaya niye geldiğimi bilmediğim için, dolasıyla hep tekrara giren bir döngü içinde kalarak, sadece zihnimde kontrol edip kendimi baskılayarak bir şeyler yapmaya çalışıyor ve her seferinde bunun mümkün olmadığını fark ediyor, fakat bir şey değiştiremiyordum. Bunun için mutluluğu anlık yaşıyordum, kalıcı bir huzur, dinginlik ve denge diye bir şey yoktu hayatımda. Hep uçları yaşıyordum ya çok dipteydim ya da anlık çok yükseklerde, bunun ortası var mıydı? Bundan haberim bile yoktu.

Peki mutluluk nasıl bir şeydi? Birçok kadın gibi benimde anlık mutlu olduğum durumlardan bir tanesinde, kendime alışveriş yaptığım zamanlardı. Oradaki mutluluk kıyafetleri alıp eve gelene kadar sürüyor, daha sonra alışveriş esnasında yasadığım coşku kısa bir zaman sonra geçiyordu. Hepimiz kendimizce mutlu olmak için kayıtsız şartsız doğru bildiğimizi yapmaya çalışır ama nedense ne yaparsak yapalım tam manasıyla tatmin olmadığımızı yine bir şeylerin eksikliğini huzursuzluğunu hissederiz. Her seferinde zihnimde bir değişiklik yapmam lazım diyerek, dört beş senede bir evin mobilyalarını değiştirip duruyordum, her defasında bu sebepten eşimle aramızda tartışmalar çıkıyordu. Misal misafir odasının dolabını değiştirmek istiyorum dediğimde, eşimde ne gerek var dolap sağlam diyordu, bende farkındayım ama değişiklik olsun diyordum. Eşim için bu gibi değişiklikler lüzumsuz geliyor ve kabul etmiyordu. Ama ben yine dediğimi yapıyor dolabı internette satıyor üstüne az bir rakam para koyarak yenisini sipariş veriyordum.


Ya da durduk yere oturma odasının lambasını değiştiriyordum. Kendimi böylelikle mutlu ettiğimi düşünüyordum. Kıyafet alırken de bu böyleydi, daha çokta ayakkabı ve çanta alma hastalığım vardı, muhakkak ufacıkta olsa sürekli kendime yeni bir şeyler alıp kendi kendimi mutlu etmeye çalışıyordum. Mutluluğu sadece madde `de sanıyor, fakat tam manasıyla mutlu olmadığımı her zaman hissediyordum. Senede bir kere izine gideceğimizde, eğer tatil yapacaksak o tatilin gelmesini iple çekiyordum. Farkında olmadığım durum ise ruhumun gerçekten neye ihtiyaç duyduğunu bilmiyordum. Daha doğrusu gerçek mutluluğun insan ruhunun ihtiyaçları karşılandıktan sonra mutlu
olabileceğinin farkında değildim. Sadece madde aleminde değişiklikler yapmaya çalışıyor, fakat özüme ruhuma katkı sağlayacak hiçbir şey yapmıyordum. Şimdi ne değişti peki?  Dibe vuruşlar, hayattaki iniş çıkışlar, çıkmaz sokaklar, bana kendimi tanımam için, bu dünyaya niçin geldiğimi yeniden hatırlamam ve kendi hakikatimi fark edebilmem için beni zorlaması gerekmiş.

Zan dünyasında keyfimiz yerinde olunca, hiçbir şeyi sorgulamıyor, olduğumuz yerde sayıyor yüce Allah in bahşettiği sayılı nefesimizi boşa harcıyor, sadece ömrümüzü tüketiyoruz. Peki biz bu dünyaya ömrümüzü boşa harcamak için mi geldik? Elbette boşa harcamak için gelmedik, bunu fark etmediğimiz sürece, ruhumuz aç mutsuz ve huzursuz oluyormuş. Mutluluk elle tutulur gözle görülür bir şey olmadığı gibi, mutlu olmanın yolu kendini tanımaktan geçtiğini özünü ve ruhunu anlamaktan geçtiğinin yıllarca farkında değildim. Bu dünyada boş yere var olmak hiçbir şey yapmamak olduğun yerde saymak insanın yaradılış fıtratına ters olduğu için, hastayız, mutsuz, huzursuz ve sürekli bir eksiklik içindeyiz. Yıllarca bu duyguları yaşamış biri olarak bugün fark ettiğim, olumsuz diye nitelendirdiğim, tüm duygular öfkem ruhumun öz benliğimin çığlıklarıymış. Her insan için bu durum farklı olabilir, ama ben bugün böyle olduğunun tam kanaatindeyim.

Doğduğum günden bugüne kadar, hiçbir zaman kendimi ne tanımışım nede kendi özüm için yasamışım. Başkalarının hayatını yaşamış, ya da bende görmek istedikleri hayatı yaşamış, ya da başkalarının beklentilerini karşılayarak mutluluğu bu sanmışım. Oysaki asıl mutluluk kendini bilmekten, niçin bu dünyada olduğunu anlamaktan ve özüne dönüp adim atıp kendine hizmet etmeye başlayıp ve bunu bütünle paylaştıkça oluyormuş. Her insan gibi bende yıllarca iyi bir şey yaptığımı düşündüğüm anlarda sonuç odaklıydım ve sonuç istediğim gibi olmadığında hep hüsran, üzüntü ve huzursuz oluyordum, çünkü orada da bir beklenti vardı. Sonuç odaklı yaaşmakta Rabbimin bahsettiği o güzelim enerjiyi boşa tüketmekten başka bir şey olmadığını fark ettim. Şimdi düşündüğümde ne kadar çok vaktimi enerjimi o güzelim sayılı nefesimi boş olan yerlere harcayarak tüketmiştim.

Oysaki mutluluk adim atıp kim olduğunu bilmek ve niçin bu dünyaya geldiğini anladıktan sonra başlıyormuş. Eğer ki özümüz saf sevgi ise, önce kendimizi sevip ve bu sevgiyi paylaşarak çoğalttıkça mutlu oluyormuş insan. Aslında insan kendisiyle barıştıkça etrafta kavga edecek kimsede kalmıyormuş, çünkü kızıp sinirlendiğin şey `de kendinden ibaretmiş, bunu fark ettim. Bizi mutlu eden şeylerden biride yaradılıştaki yasam amacını bulmakmış, kabiliyetin ne ise hangi işi severek yapıyorsan, Rabbin seni hangi görev için yaratıysa onu keşfedip o yolda ilerlemek mutlu ediyormuş. Mademki bu dünyada sadece yol var o zaman varılacak bir yer olmadığında anlıyorsun. Bunu fark ettiğimde sunu anladım, o zaman beklenti diye bir şeyde kalmadığı gibi sonuç odaklı olmayı bırakıyorsun, çünkü sen sadece yoldaşın ve bu yol sevginin, huzurun, mutluluğun yolu. Yıllarca zihnim geçmiş, gelecek takıntılarla, sevgili hocamın dediği gibi, haleyi, jaleyi tüm mahalleyi düşünerek geçti. Böyle mutlumu olunur?

Kendi özüme yaptığım eziyetmiş sadece. Kendimi bildim bileli söylediğim bir söz hep vardı. Kötülükler haksızlıklar oluyor diye, ben neden iyi olmaktan vaz geceyim. İyilik yapmanın iyi olmanın bunu çoğaltmanın bir yolu olmalı diye düşündüğüm çok anlar olmuştu, fakat o zamanlar bilmediğim, kötülük diye adlandırdığım ve canimi yakan her şeyin bana bir mesaj olduğunun bilincinde değildim. Bilmediğim o kadar çok şey var ki, ara sıra takıldığım durumlar yasadığımda söyle diyorum, bir şeyi daha nötrlemen lazım, şifalanıyorsun Rabbin sana lütuf etti fark et dönüştür sevgiyle paylaş. Tamda bu durumda eskisi gibi altında ezilmek yerine, mutlu olmamı engelleyen bir eksik parça yakalamanın huzurunu yaşıyorum.

İnsan ruhu nasıl bir varlık Ya Rabbi, kendini fark ettikçe özüne, özünü fark ettikçe neyin ne olduğunu anlamaya başlıyorsun. Koçluk eğitimlerine başladığımda en büyük yanılgım su oldu, artık bir daha hiçbir şekilde sorun yasamayacağım, her şey ot, böcek, güllük gülistanlık olacak sandım. Daha doğrusu hayatımda mutluluğu sorunsuz bir
yasam süreci sanmışım. Oysaki mutluluk sorunlara farklı açıdan bakıp bununla baş edebilme becerisiymiş. Bu hayatta hep bir var olma çabası içindeymişim, oysaki varlıktan kastim neydi ki? Onu bile bilmiyordum. Şimdiki farkındalığımla varlık sandığım her şeyin geçici birer heves, kendi kurgularımdan var ettiğim bir simülasyon. Mutlu olmamı engelleyen bir durumda yüklemiş olduğum
anlamların beni ne kadar çok yasamda kısıtladığını anladım.

İki günü ayni gecen zarardadır diyen Peygamberimiz Hz. Muhammed sav. Sözünü idrak etmeye başlayınca kaç iki günü boşa geçirdiğimi fark ettiğimde, burada yapmış olduğum gün içerisindeki rutin yaşantımdan ziyade, hep ayni ayni düşünce aynı kurgu ve bir dolu zanlarımdan bahsediyorum. Ben bir milim bir şeyi değiştirmeden kendi doğru bildiğim şeyleri tekrar tekrar yaparak mutlu olacağımı mı sanmıştım.

Hz. Mevlâna ne demiş ne güzel demiş: Dün dünde kaldı cancağızım bugün yeni bir şeyler söylemek lazım. Demek ki insan olduğu yerde kalarak mutlu olması da mümkün olmuyormuş. Bu hayatta geri getiremeyeceğimiz bir tek şeyimiz var, oda zamanımız, bunu nasıl değerlendirdiğimizi iyi bilmemiz lazım. Burada yapmış olduğum secim bana ait, ben artık mutlu olmayı seçiyorum ve bunu Hakkettiğime inanıyorum. Kendi özümü fark ettikçe ve en güzeli bunu paylaştıkça mutluluk kendiliğinden çoğalmaya başladı. Ne zamanki üretmek için adim attım, hissettiğim o coşkuyu, bu zaman kadar yapmış olduğum hiçbir alışverişlerimde hissetmedim. Kalbimin en derinlerinden tatmin olma duygusunu üretmeye başlayınca yaşadım. Kalbim mutmain, çünkü ben ürettikçe ve paylaştıkça mutlu oluyorum.

İman Gazali`nin bir sözü söyle der, say ki öldün, yalvardın yakardın, sana bir gün daha verildi.

Bugünü o gün bil öyle yaşa.

Nilüfer BAL

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!