Mutluluğun Anahtarı, Dünyaya Bakışınızda Saklı
Küçük şeylerden mutlu olmayı başarabilmeliyiz. Aslında asıl mucize hayatın içinde saklı, görebilirsek; yağmurun yağışı, bebeğin doğumu, çiçeğin açısı birer mucizedir. Mucizeyi başka yerde arıyoruz.
Hepimiz mutluluğu hak ettiğimizi düşünürüz de, çoğu zaman bu hakkı kendimiz, kendimize tanımayız. Hayattan huzur, mutluluk, bol para isteriz. Bol parayı istememizdeki niyet de bir anlamda mutluluktur. Mutluluk, her yerden bollukla bereketle gelsin temennisinde bulunuruz. Gelmemesi için tüm setleri önümüze kendimiz çeker, farkında olmayız.
Mutluluk, geçmişe takılı kalmaktan kurtulmayı gerektirir. Limana demir atan geminin, artık demir almasına, mavi sularda yeni rotalar çizmesine izin vermek gerekir. Zihnimizdeki çöpleri çıkarıp, yerine daha güzel, daha renkli, bizi yormayan hatıralar eklemek, mutluluğa fırsat tanımak değil midir? Çoğu zaman enerjimizi geçmişe yollarız. Ne yaşadığımız olaylara çözüm ne de yaşadığımız hayal kırıklıklarına, aldatılmalara, haksızlıklara, yok sayılmalara, tahakküm altına alınma halindeki mutsuzluk duygularına şifa bulabiliriz. Geçmişi geri getiremeyiz. Bu gün yeni bir başlangıç yapmak için bir adım atmak en güzeli…
Aldığımız nefesi vermeye bile garantimiz yokken, yarının pembe hayalleri için bu gün atacağımız birkaç fırça darbesi, yeterlidir. Harekete geçerek, bu pembe hayallerimize ulaşmak için her gün bir fırça darbesi atalım. Mavi, pembe, yeşil… Siz ne renk isterseniz… Yarına umut, yarına çaba, bu günün tadını çıkararak hamle yapalım.
Kim ne giymiş, kim ne söylemiş, kimsenin eksiği gediği, yaptığı ya da yapamadığı bir şey bizim umurumuzda olmasın. Yaptıkları, haset, kıskançlık damarımızı gıdıklarken; yapamadıkları belki bizi kibir bataklığına götürebilir. Bunlar da mutluluğumuzu gölgeler. O da onun nasibi diyebilmek insana oh be dedirtir.
El âlem ne der anlayışını bir yana bırakın. Yıllarca bu düşünce bizim mutluluk hazinemizi sömürmedi mi? Onların dedikleri sadece kendi aynalarında kendilerini görmelerindendir. İnsan kendin de olmayan bir şeyi karşıda göremezmiş. Tek derdimiz kendimizi bilmek olsun. Ben kimim? Neyi severim? Neyi sevmem? En iyi ne yaparım. En güzel hasletim nedir? ‘Kendini bilen, Rabbini bilir.’ Diyor Mevlana…
Bizi yoran, üzen, zihnimizi bulandıran insanlardan durabildiğimiz kadar, uzak duralım. Hatta çıkarabiliyorsak çıkaralım hayatımızdan. Çıkarma imkânı yoksa da güzel iletişim yolları bulmaya çalışalım, illaki herkesin bir yumuşak karnı vardır. Zordur, bununla beraber imkânsız değil.
Küçük şeylerden mutlu olmayı başarabilmeliyiz. Hayatın doğal akışı içindeki mucizeleri yakalayalım, yağmurun yağışı, bebeğin doğuşu, çiçeğin açısı birer mucizedir. Mucizeyi uzaklarda aramaya gerek var mı?
Vesvesenin karanlık sokaklarından uzak durmak, belki tahmin edemeyeceğimiz özgür yollar açacaktır. Yargılamanın kötü kokulu emareleri, insanın kendine ettiğini, dünya bir araya gelse yapamaz dediğimiz’ imtihanlara sürükler, uyanalım. Farkında olmadan, bu kötülükleri kendimize kendimiz yapıyoruz. Yaratılış olarak, program bizi böyle olmaya yönlendirse de seçim bizim. Geçmişi geçmişte bırak, yarın için endişelenmenin boşa bir çaba olduğunu fark et ve bu günü, yavan geçirme. Güzel bir yemeği iştahsız yemek yerine, suyuna bana bana, lezzetini ala ala yemeği başarmak en güzeli olsa gerek .Bu günden tat almayı başardığımızda, mutluluk kapıyı en güzel silueti ile açacaktır.
Nihayetinde, gayretimiz mutluluğu yakalamaksa, gerçekten onu arıyorsak, kalbimiz bize doğruyu söyler. En çok neye ihtiyacın var? Samimiyetle sor kalbine, sana aynı samimiyetle cevap versin.
En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!