Mücevher

Bazı şeyler için çabalarız, uğraşırız, dua ederiz, elimizden geleni yaparız. Bununla beraber acelecilikten olsa gerek bir süre sonra da ümitsizliğin kıyısına demirlemek üzereyken, birden bir ışık yanar, muradımıza ermeye ya ramak kalmıştır yâda ermişizdir.

Mücevher

Bazı şeyler için çabalarız, uğraşırız, dua ederiz, elimizden geleni yaparız. Bununla beraber acelecilikten olsa gerek bir süre sonra da ümitsizliğin kıyısına demirlemek üzereyken, birden bir ışık yanar, muradımıza ermeye ya ramak kalmıştır yâda ermişizdir. İnsanoğlu olarak aceleci olduğumuzdan, arzu ettiklerimizin hemen olmasını isteriz.

Emeklerimizin gerçekten ya olgunlaşması gerekiyordur ya da asıl ederini bilen ustasına henüz denk gelmemiştir. Önemli olan ümitsizliğe düşmeden, gayretle devam edip,  tevekkül edebilmektir. Samimi bir teslimiyetle istemek, çalışmak, elbette samimi sonuçlara vesile olur.

Vaktiyle bir bilge hoca, yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisinin seviyesini öğrenmek ister.

Onun eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip iri bir nesne verip: “Oğlum” der, “Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir.

Öğrenci elindeki ile çevresindeki esnafı gezmeye başlar. İlk önce bir bakkal dükkanına girer ve “Şunu kaça alırsınız?” diye sorar . Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği nesneyi eline alır; evirir çevirir; sonra: “Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın” der.

İkinci olarak bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği nesneye ancak bir beş lira vermeye razı olur.

Üçüncü defa bir semerciye gidir: Semerci nesneye şöyle bir bakar, “Bu der “benim semerlere iyi süs olur. Bundan “kaş dediğimiz süslerden bir on lira veririm.”

En son olarak bir kuyumcuya gider. Kuyumcu öğrencinin elindekini görünce yerinden fırlar. “Bu kadar değerli bir pırlantayı, mücevheri nereden buldun?” diye hayretle bağırır ve hemen ilâve eder. “Buna kaç lira istiyorsun?” Öğrenci sorar: Siz ne veriyorsunuz?” “Ne istiyorsan veririm.” Öğrenci, “Hayır veremem.” diye taşı almak için uzanınca kuyumcu yalvarmaya başlar:
“Ne olur bunu bana satın. Dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim.” Öğrenci emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat öğrenmesini istediklerini anlatıncaya kadar bir hayli dil döker. Mücevheri alıp kuyumcudan çıkan öğrencinin kafası karma karışıktır.

Böylesi karışık düşünceler içinde geriye dönmeye başlar. Bir tarafta elindeki nesneye yüzünü buruşturarak 1 lira verip onu oyuncak olarak görenler, diğer tarafta da mücevher diye isimlendirip buna sahip olmak için her şeyini vermeye hazır olan ve hatta yalvaran kişiler..

Bilge hocasının yanına dönen öğrenci, büyük bir şaşkınlık içinde başından geçen macerasını anlatır.
Bilge sorar: “Bu karşılaştığın durumları izah edebilir misin?”
Öğrenci: “Çok şaşkınım efendim, ne diyeceğimi bilemiyorum, kafam karmakarışık” diye cevap verir.

Bilge hoca çok kısa cevap verir: “Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini bileni anlar ve onun değeri bilenin yanında kıymetlidir.”
Her insanın hayatında varlığını ve değerini bilen, hisseden, fark eden kuyumcular mutlaka vardır.
Mesele kuyumcuyu bulmaktadır…

 

Altın çamura düşse de ederini kaybetmezmiş. Çalışmaktan, azimle devam etmekten vazgeçmediğimiz sürece bir gün o kuyumcuyla muhakkak karşılaşacağız. Acelecilikten vazgeçip,  ısrarla, inançla istediğimiz sürece, er yâda geç gayelerimize ulaşırız. Bunun için var olan tüm imkânlar bir bakarız, bizim için seferber olmuş. Allah’ın desteği bizi bulmuş, elimizden tutmuş ve ihtiyacımız olan tüm özellikler biz de hayat bulmuş. Kendinize inanarak, Allah’ a sonsuz güvenerek inandığınız yolda devam edelim. Pes etmeden mücadeleye devam ettiğimiz takdirde, bir gün elbet emeğinizin karşılığını alırız.

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!