Kandırıldım Mı Yoksa Kanmak Mı İstedim?

Sorgulamaya cesaret edemediğim yerde sorgulayabilene saygı göstermem gerektiğini, bu saygının beşer olabilmemin zekatı sayılabileceğini düşünüyorken bu kelimeler yerlerini aldılar ve okumanız için sabırla nazarlarınızı beklemeye koyuldular.

Kandırıldım Mı Yoksa Kanmak Mı İstedim?

İlk korkularımızdandır büyük ihtimalle yabancı birinden çikolata vaadiyle kandırılmak. Saflık mı masumiyet mi dersiniz bilemem fakat bu olayla karşılaşma endişesi içimizde bir yerde yerleşik düzene geçmiştir. Bu yabancı kimdir? Gerçekten yabancı mıdır? Dilimizi nereden biliyordur? Gerçekten yabancı değilse yabancı gibi mi davranıyordur?

Yabancıdan kasıt tanımadığımız kişiler ise ne kadar tanımadığımız kişilerdir ki? Mesela bakkal Orhan amcanın hangi yemeği sevdiğini bilemeyiz ama Ferdi Tayfur sevdiğini biliyorsak o bizim için yabancı mı tanıdık mı olur? Ablamızın en çok sevdiği yemeğin düdük makarna olduğunu bilsek de odasında neden ağladığını bilmiyorsak abla da bir yabancı mıdır? Hadi bu konuyu hallettik ya vereceği çikolata en sevdiğimiz çikolataysa ne yapacaktık? En sevdiğimiz çikolatayı biliyorsa bizi tanıyordu o zaman o yabancı değildi. Beraber ip atladığımız Sibel bile bilmezken en sevdiğimiz çikolatayı o yabancı biliyorsa o bizim için bir yabancı olamaz yakar top oynarken eşimiz olabilirdi.

Bu şimdilerde hoş o zamanlarda ise büyük bir muamma olan sorular evvel zaman içinde  zihnimizi bulandırmıştır. Muammalar içerik değiştirebilir fakat yaşam sürecinde hep bizimledir.Öğretiler, emirler, yasaklar, kurallar önce sessiz bir neden sorgulamasıyken sonra sus emir cümleleriyle, günah telkinleriyle içinizde büyük isyanlara sebep olurda dışarıya sadece peki ile ses verir. Sonra bu susturulup isyanı içeriye hapsedilmiş ruhlar onlara yapılan bu yaptırımları miras olarak gelecek ruhlara aktarır. Arada bir Donkişot vardır tabi savaşmaya cesaret edebilen yüzyıllardır dönüp duran bu yel değirmenlerine karşı. Ona da deli denir ki kimse cesarete gelip sorgulamaya başlamasın.

Tam da burada başlar bizim kim yabancı kim tanıdık sorusuna eş değer kaygı oluşturan diğer bir soru “ peki kim akıllı kim deli? “ . Mazlar, mezler onun idrakine sığmıyorsa sorgulayabiliyor olması çoğumuzdan akıllı yapmaz mı? O sorguladığı için akıllıysa öyleyse aklı kıt olan biz miyiz? Akılla bir yere kadar gelinebiliyorsa bu gönül işiyse O sufi, biz derbeder akıllılar mıyız? O, zanlardan kaçıp kalpleri yalnız Yüce Yaratıcı bilir diye zikir ederek  iman etmiş olurken biz hiç zannetmem diyerek şirke kadeh kaldırıyor olabilir miyiz? Sadece mutlu olmak istiyorum nidaları atarak şımarıkça yeryüzünde dolaşırken o bir ağacın altında “Kalpler sadece Allah’ı anarak huzur bulur.” ayetiyle cennetini yaşamaya başlamış olabilir mi?

Yani demek istediğim etiketler, zanlar, günah kelimesiyle başlayan diyaloglar, sakınla pekişen yasaklar, kınamalar, suslar sizce de çok yorucu değil mi? Bu olumsuz ve gereksiz yük niye taşınır sonsuz merhamet sahibinin bizlere bahşettiği bu zaten hüzün dolu ruhlarda? Olabilir, neden olmasın , ne güzel düşünmüşsün hiç bu açıdan düşünmedim cümleleri hangi yüreği okşamaz hangi çehreyi aydınlatmaz? Etrafa suizan bakışlar yerine hüsnü zan zarifliğiyle baksak Yaratan ruhumuza dokunmaz mı?

Biz kandırıldık diyelim kolaydı çünkü kanmak, sorgulamak yerine bize de böyle dendi diye sorumluluğu atalara atmak çok kolaydı. Fakat kanmayan, kandırılmak değil sorgulayıp öğrenmek isteyen bu cesur ruhlara, bizim sustuklarımızı haykıranlara bir vefa borcumuz yok mu? Belki Don Kişot’ ta ki deli cesareti biz de olmayabilir ama Sancho Panza gibi  sorgulayan kişilere büyük bir saygıyla bakamaz mıyız? Sevdiğimiz çikolatayı tesadüf eseri mi biliyor yoksa bizi tanıyor mu sorusunun cevabını biz de öğrenmek istemez miyiz? Öyleyse buyurun hoşgeldin hoşgörü diyelim, buyur edelim…

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!