Haklılık Maskelerim

Kendimi, maskelerimi keşfettikten sonraki yolculuğum.

Haklılık Maskelerim

Haklıyım

Her daim haklı olduğumuza inanırız.

Maskelerimiz.

Maskelerimi nasıl edindim, yaşam yolunda nasıl unuttum, indirmeye nasıl karar verdim.

Egolarıma dokunulmasına izin vermişimdir,kendimle yüzleşmek adına.

Egoma dokunulduğunda, hakikaten acıtıyor çünkü  bu bir duygu hali ve tam da o pozisyondaki kişi ben miyim, egom mu seçemiyordum, artık bayağı seçebiliyorum.

Egomun acıtılmasına yaşamımın iki yerinde izin verdim ve bu izni verirken, ilkinde, irademi teslim ettim (kendimden vazgeçtim), ikincisinde ise, irademe kavuşmak için izin verdim, bu ikinci safhada  egomla yüzleşe yüzleşe küçüldü, bayağı zor farkediyorum kendisini.

İlk irademi teslim ettiğimde evliliğimin 5. yılıydı.

İdeallerimden hayallerimden vaz geçmem gerektiğini anlamıştım o büyük çatışmalar sonucu, artık bu deveyi ya güdecektim, ya da güdecektim.Yani umutlarımın tükendiği yerdeydim.Artık duyduklarımı,yaşadıklarımı kabullenir hale gelmenin yolunu yordamını bulmalıydım.

O zamanlar bugünkü bilincim yoktu.

Her yaşadığım şeyde adım adım yöntem bulup,maskeler ediniyordum.

Bu maske ile önce ben ikna olmalı ardından verdiğim görüntü inandırıcı olmalıydı.

Pembe yalanlar söylüyordum,itirazlar geldiğinde ( o an için tepkisel savunmalarda oluyordum) sonra içimden konuşurken de kendimi ikna ediyordum .

“Tabii böyle yaparım,yoksa şu,şu olur”modunda idim.

Hatırladığım bir konuyu aktarayım.

Yine bir Paris’ten Türkiyeye kesin dönüşlerimizden biri idi (eşim’in aklı hep ülkeye dönmekteydi) sanırım  üçüncü deneme idi. Deneme derken, başlı başına yerleşme temelini atıyorduk, para yeterli olmayınca  Paris’e tekrar gelip çalışıyorduk(bu şekilde gelmeyi iki kez ,geri döneceğimizden emin olmadan yaptık).

Türkiyedeyiz, on katlı bir apartman yaptık, ilk proje Türkiye’de müteahhit olmaktı. Olamadı, tek bir bina ile kaldık.

Sadede geleyim, artık onuncu kata taşınmışız, muhteşem bir manzara var (Adana’da baraj gölü vardır) tam bir kuşbakışı pozisyonda.

Sadede geleyim,Kayınvalidem ,biz Türkiyedeyiz diye bizde kalıyor artık,onun en rahat ettiği ev benim mekanım,Allah razı olsun ondan,bu benim yorumum değil eşim ve ailesinden duyduklarım.

Kayınvalidem oturmodasındaki çekyat tarzı koltukların birinde oturur ve yatardı, gününü orada geçirirdi.

Sıkılıyordu, aslında haklıydı.

Yanında durmuyordum,günün onbeş saatinin,ancak üç saatini oturma odasında,aşağı yukarı beş saatini(belki daha fazla) mutfakta, geri kalan vakitleri diğer odalarda geçirirdim, çok nadir dışarı çıkardım (şu an konumuz olmayan başka sebeplerden dolayı).

Kayınvalidem’de, görümcem’de ,eşim’de sorardı,annem böyle diyor,sen ne diyorsun, diye.

Evet öyle,çünkü sıkılıyorum, konuları açıyor, güzelce konuşuyoruz, sonra bakıyorum farklı bir tarz da konuştuklarım bana geliyor,diyordum.

Anne bu yaptığın doğru değil desem de işe yaramazdı denemiştim,o zaman bu maskemin bilincinde olsam irtibat,yani böyle bir şeye ben taraftar değilim diye fikrimi açığa çıkarmanın yolunu arardım,bu gün nasıl arıyorsam.

Kime ne anlatacaksınız,en iyisi işim çok deyip çıkıyordum kendikendime,bu en geçerli maskem idi her daim kabul görüyordu.

Böyle yaşadıkça kanıksayıp, işim var modu, üzerime yapıştı, şimdi bile haala, iş üretirim.

Sizlerde de benzeri vazgeçişler oldu mu?

Tabii bu süreç başladığında,ayakta durma yöntemleri arayıp buldum.

Bu yöntemlerin bazı kuralları vardı çevresel, ailesel kabul görmeliydi.

Bunlar neler olabilir,ben daha bilgiliyim (rekabet bilincini hem yaşayıp hem yaşatmak, ekmişim), bak ben  sabırlıyım (beklentimi ifade etmiş oluyorum, muhatabıma da hadi sendeciliği söyletiyorum) gibi, gibi.

Tabii zamanla kendim de inanıyorum, inandırmışım, inanmazmıyım.

Bu sefer devrede, onaylayanları gördükçe kendimden emin oluyorum, ne oluyor kendini beğenmişlik, başkalarını beğenmemek.

En iyisiyim ya orta okul mezunuyum,alaylının kendini ne kadar iyi yetiştirebildiğinin gururu var.

Tüüm bunlar hayata tutunmak,yaşadığım koşulları kendime beğendirmek adına,tabii bunlar esnasında bu bilinçte değilim,yeteer… dediğim noktaya kadar.

Aman allahım,bunu keşfetmek bir kez  daha yere çaldı beni,bunu nasıl farkettim:değersizlik duygum için yaptığım ayna çalışması esnasında.

Aynada gözlerimin içine bir müddet bakmak,bakabilmek,ooooo neleeer görüyorsun gözlerinin içinde,adeta kendimden korktum.
Şükür ki bu çalışma kendimle yüzleşmekti, aynada gözlerimin içine bakarak:Ümit seni seviyorum,herhalinle kabuldeyim,her ne yaşadı isen sevgiyle kabul ediyor,seni affediyorum, tabii ki öyle bir iki defada  olmuyor.

Bunları yaparken sınavlar yokluyor, olaylar üstüme üstüme geliyor, denge arayışına giriyorum, sanırım bu arayış sürekli, çünkü dünyamızda değişmeyen tek şey değişim, bu değişimler esnasında öğreti süreçleri oluyor, ilkler, yerine oturtmalar, hop bakmışsın durum yine değişmiş, olsun diyebilmeler’e alışmak.

Bu yoldaki durumlarımıza kendimize maskelerimiz, diyorum.

Eductor diye bir aletle de çalışmalar yapıyorum artık, dönüşmeye hazır olduğumuz kadarını dönüştürmek üzere ,enerji alanlarımıza dengeleyici frekans gönderen ,bir nevi aura dengleme, pranik şifa ,biyofeedbek gibi dengeleyici, test, analiz, skan gibi ölçümleri hatta eeg ölçüm ve dengeleme ile sıhhate, tıbba destek bir alet .

Bu alette de perverse incentives (Eductor’un ana dili İngilizce) ”ters teşvik” ne kadar uyumlu bir tabir,kendine maske tanımına bire bir uyuyor.

Bu halimi yakalamıştım da bunu dönüştürmenin yolculuğu, biliçaltına format atmaktan geçiyor, bunu olumlama cümleleri, meditasyonda o konuyla alakalı çalışma, düşüncelerimi gözlemleyip yakalama gibi gibi şu an aklıma gelen teknikler.

Hipnoz, Accessden de bahsediliyor. Access belki inanmadığımdan işe yaramadı. Hipnoz ise, bilinçaltımı, iyi tanımadığım birine teslim edemediğimden denemedim (meditasyonda bunu kendimize yapabildiğimize inanıyorum).

Yolumuz aşk olsun, gerisi boş da olsa olur.

 

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!