Gözlerim Açıktı Ve...
Bulmak istediğimi doğru yerde aramadığım için bulamamışım mey ersem. Doğru yöne görmek için bakınca ancak görebildim. Çocukluğumdaki beni, verilen konutlar eşliğinde, çocukluktan kalan resimlerde gördüğüm gibi aramış ve bundan dolayı şimdiye kadar bilinçaltımı görememişim. Kendimi özgür bırakıp kendi içime bakınca ancak gördüm onu.
Eşimle oturmuş baş etmek istediği bir sorunu üzerine konuşuyorduk. -Bilinçaltı terbiyesi-
-Bu konunun tek çözümü var, bilinçaltını terbiye et. Bu konuyu düzeltmenin tek çözümü bilinçaltına bunu anlatman, dedim.
Oda dedi ki: benim bilinçaltım beni dinlemiyor.
-Dene bak nasıl da dinleeerrr, dedim.
Hayır dinlemiyor, dedi.
Bende:
-benim bilinç altım beni dinliyor ve seviyor, ben ona ne söylersem o da onu yapıyor. Benim bilinçaltım terbiyeli de senin ki terbiyesiz mi ki, dedim. O zaman onu terbiye et diye de ekledim.
Bunları konuşurken kına yeşili deri koltuklara yaslanmış, krem rengi halının üzerine oturmuş, cam masanın altından bacaklarım üst üste koymuş, karşıya doğru uzatmıştım. Yabancı hiç kimsenin olmadığı bir rahatlıkla oturmuştum, kendi oturma odamızda. Kış mevsiminde olduğumuz için oturma odasının lambası aydınlatmaya erkenden başlamıştı odayı. Ortam tam olarak iki eşin konuşmasına elverişli idi, çünkü çocuklar da kendi meşguliyetleri için odalarına çekilmişlerdi.
Konuşma böyle bir ortamda devam ederken, cümlemin devamında: canım bilinç altım, sen beni seviyorsun biliyorum, bende seni çoookkk seviyorum. Benim için Teksin dedim. Seni o kadar çok seviyorum ki, derken o anda tam göğüs kafesimin ortasında içimde bir şey kabardı. Daha önce hayatım boyunca böyle bir şey hissetmemiştim. O kadar çok heyecanlandım. Gözlerim açıktı. Oda aydınlıktı. Sohbet esnasındaydık. Yani yalnız değildim. Buna rağmen onu o kadar canlı gördüm ki. Beş-altı yaşlarında bir erkek çocuk vardı orada. Tam içimde. Böyle su gibi. Baktığında tüm vücudu berrak bir su idi. İçerisinde hava kabarcıkları geziniyordu. Yüzü, yüzümü döndüğüm tarafta, sırtını içimden sırtıma dayamış, sanki saklanmış pozisyondaydı. Sağ eli sol elini üsten kaplamış, çenesi ile ellerini bastırıyordu. Aynı zamanda da kıpır kıpırdı. Bulunma heyecanından ayaklarını yere vuruyor ve bu vurma sesi geliyordu kulaklarıma. Saklambaç oynarken her an bulunma heyecanı yaşayan beş-altı yaşında bir çocuk. Tüm vücudu berrak bir su olduğu için, içindeki ışıl ışıl atan nar çiçeği renginde bir kalbi olduğu hemen gözüme çarptı. Kalbi attıkça nar çiçeği renginin tüm tonlarının koyulaşıp açıldığını gördüm.
Onu görürü görmez söylediğim ilk şey: canım mm sen burada mısın? oldu.
Hayatım boyunca tanışmak istemiştim onunla. Bunun için bilinçaltı temizliği seanslarında bulunmuştum. Bunun için kaç defa gözlerimi kapatmış, rahat bir pozisyona girmiş, verilen komutları uygulamak için çok çaba sarf etmiştim. Ve ne yalan söyleyeyim o çocuğu hiçbir seansta görememiştim.
Bunun imkânsız olduğuna inanmıştım. Artık aramıyor ve bilimsel açıklamalara rağmen onu görebilmenin mümkün olduğuna inanmıyordum. Var ama görmek mümkün değil inancı hakimdi bende. Ta ki bu anı yaşayana kadar. Artık içimde heyecanlı bir çocuk olduğuna inanıyorum.
Onunla tanışmak, aynen çok istediğin ve mümkün olmayan dünyaca ünlü biri ile aniden karşılaşmış olmak gibi bir şeydi. Bir bakıyorsun o kişi karşında. Kısa bir andı. Birkaç saniyelikti. Fakat çok heyecanlı idi. Şimdi bu anıyı yazarken bile o çok heyecanlı ana dönüyorum. Hep tanışmak, onunla helalleşmek istemiş ve bunun için birçok denemelerde bulunmuş fakat hep başarısız olmuştu. Görememiştim onu. Kısmet bugüne imiş.
SELMA ONATER
Yazar'ın diğer yazılarına ulaşmak için:
https://nefes21.com/selma_onater
Yazar'ın sosyal medya hesabı:
En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!