Farkındaysam O Ben Değilim

Bilimsel araştırmalara göre doğduğumuz günden itibaren, 140 bin tane olumsuz telkin bombardımanına tutuluruz. Nasıl karşı koyacağımızı bilemediğimiz için, bilinçsizce bunları kabul eder ve deneyimlerimiz haline dönüştürürüz.

Farkındaysam O Ben Değilim

 İnsan zihni dört temel duygu ile yaratılmıştır: Korku, öfke, üzüntü, neşe. Bu dört temel duyguya baktığımızda beynimizin %75'inin olumsuzu kayıt ettiğini görüyoruz. Zihnimiz sürekli düşünce üretir ve zihin her düşünceyi yorum olarak ele alır. Zihin fotograflarla çalışır. Gerçek ile hayali ayırt edemez ve teyit alarak çalışır. Olumsuzluğa inanıyorsa onu olumsuz olarak fotograflar, ve ona göre teyit alır. İnsana sınır koyan kendi zihnidir. Herkesin kendi içindeki korkuları, inançları, duyguları ve düşünceleri hayatını yönetir. Hiçbir telkinin kendi başına bir gücü yoktur. Gücünü, insanın onu zihinsel olarak kabul etmesinden alır.

 Bilimsel araştırmalara göre doğduğumuz günden itibaren, 140 bin tane olumsuz telkin bombardımanına tutuluruz. Nasıl karşı koyacağımızı bilemediğimiz için, bilinçsizce bunları kabul eder ve deneyimlerimiz haline dönüştürürüz.

Olumsuz telkinlere bazı örnekler:

♦ Yapamazsın.

♦ Asla başarılı olamazsın.

♦ Hiç şansın yok.

♦ Senden adam olmaz.

♦ Kazanamazsın.

♦ Kimseye güvenilmez.

 Beynimizin % 75'lik olumsuz duygularının her birinin bize faydası var. Önemli olan bunu fark etmektir. İnsan bu % 75'lik duygularının farkında olmazsa acı bedende yaşar, acı beden vesvese için en kolay girilen kapılardandır. İnsan sürekli acı bedende olduğunda bunu içselleştirir ve kurban rolünde yaşamına devam eder. Kurban rolünde olan kişi geçmişe takılı kalır. Egoda geçmişten beslenir ve vesvesenin emrindedir. Kişinin daima geçmişte takılı kalmasını ister. Çoğu insan gününün büyük bir bölümünü boş, faydasız, tekrarlanan düşüncelerle geçirir. Sabahtan akşama kadar beynindeki vesveselerle yaşar.

Kurban rolünde olan kişiler acıyla beslenir. Kendini kurban görerek yaşayan kişinin acı bedende olması enerjisini tükettiği gibi yaşamdan keyif almasına da engel olur. Hatta sürekli şikayette ve isyandadır. Ego var olabilmek için sürekli acı çekmesini ister. Acı beden yüzleşmekten korkar. Yüzleşmek kişinin farkındalığını artırır. Her insan tekamül etmek için gönderilmiştir. Kişilere ya da olaylara takılı kaldıkça acı çekmeye devam eder, gereken dersi almadığı için sıkıntılar yaşar ve benzer olaylar, benzer kişiler tekrar tekrar hayatına gelir.

İnsan; “Yaşadıklarımdan ne fark etmeliyim, bana ne öğretti, bu farkındalıkla bundan sonra neyi farklı yapmalıyım “ diye kendisine sormalıdır. Negatif görünenin fayda sağladığını fark ettiğinde şikayet etmek yerine şükrettiğinde uyanış başlar. Bu tekamül yolculuğunda önemlidir. Bir olayla karşılaştığımızda, bir vesvese geldiğinde bunu nasıl yorumluyoruz, nasıl bakıyoruz. Tabii ki yaşanan bir olaya bakış açısı, o yaşananın karşısındaki davranış herkes için aynı olmaz. Yaşananlara verilen tepkiler kişiye özeldir. Benzer bir olayı bir kişi normal ve sakin karşılarken, bir başkasını olumsuz etkileyebilir, hatta travmaya dönüşebilir.

Dünyayı beş duyu organıyla algılıyoruz. Zihnimize saniyede 12 milyon bit bilgi geliyor. Görsel, işitsel, ortamdaki her şey geliyor. Sonra zihnimizde filtreleniyor. Bilinçaltı kayıtları, deneyimler, öğretilmişlikler, inançlar, DNA kayıtları, kişinin içinde yaşadığı kültür, duygular, çevresi bu filtrelerden bazılarıdır.  

Bu bilinç filtremde 12 milyon bit bilgi elenir, sadece 134 tanesi kalır.

8 milyar insanda her biri ayrı 134, yani 8 milyar 134

Benim gerçeğim benim bakış açım benim 134’üm

Baktığında gördüğün senin bakış açın senin 134’ün

 Bilinçaltı filtrelerinden sonra biz olayları görürüz, öylece tanımlar, yorumlar ve anlarız. Gördüğümüz şeylerden çıkardığımız anlamlar farklı olur. Onun için insanlar sayısınca görüş ve anlayış var.

İnsan kendi bakış açısıyla oluşan kendi algısının dışındaki yapıyı anladığında ve anlaması gerektiğini bildiğinde bilinçaltı dönüşümü gerçekleşir.

Hadis –i şerifte; “ Kul musibeti anlarsa, o musibet rahmete dönüşür. “ diyor.

Bilinçaltıyla ilgili sınırlı bakış açısı ve akışta olanın farklılığına bir örnek;

Musa (a.s) ve Hızır ( a.s) kıssasındaki diyalogdur.

Musa (a.s) der ki: “ Sana tabi olmak istiyorum. Çünkü sende çok üstün, benim bilmediğim bir ilim var.

Hızır ( a.s) ise sen buna tahammül edemezsin, çünkü kendi yargılarınla hüküm koyuyorsun. İç yüzünü, yani hakikatini bilmediğin bir şeye nasıl sabredeceksin? ” der.

Musa (a.s)  “ İnşaallah sabredeceğim sana karşı gelmeyeceğim “ der.

Hızır ( a.s ) “ Eğer bana uyacaksan, ben sana ondan bahsedip de bir söz söylemeden yaptığım iş hakkında bana soru sorma” der. Anlaşırlar ve yola koyulurlar. Gemiye bindikleri an Hızır ( a.s) gemiyi deler.

Musa ( a.s)  “ İçindekileri batırmak için mi deldin” der. “ And olsun sen yanlış bir iş yaptın “

Hızır ( a.s) “ Sen benim yanımda bulunmaya sabredemezsin demedim mi? “der.

Musa ( a.s)  “ Kusura bakma. Unuttum, beni kınama diye cevap verir.

Tepkiler bilinçaltı düzeyden geldiği için farkında olmadan yaparız ve sonra da pişman oluruz.

Musa ( a.s) ile Hızır ( a.s) yeniden yola koyulurlar. Bir erkek çocuğa rast gelirler ve Hızır ( a.s) onu öldürür.

Musa ( a.s) “ Bir can karşılığında kısas olmaksızın suçsuz bir kimseyi mi öldürdün? Sen çok kötü bir şey yaptın .“

Hızır (a.s) “ Ben sana benimle sabredemezsin demedim mi ?”der.

Musa (a.s) “ Eğer bundan başka bir şey soracak olursam benimle arkadaşlık etme. der.

Bizim hayatımızda da çoğu zaman aldığımız kararlarda “ bu sefer yapmayacağım veya yapacağım “ dediğimiz o kadar çok şey var ki…Sanki bunu söyleyen biz değilmişiz gibi yine gider bildiğimizi yaparız.

Tekrar yola koyulurlar. Bir beldeye gelirler. Belde halkından yiyecek istemelerine rağmen belde halkı onları misafir etmezler.

Orada yıkılmak üzere olan duvarı Hızır ( a.s) tamir eder ve Musa ( a.s) “ isteseydin yaptığın işe karşılık bir ücret alabilirdin” der. Ve 3. karışmadan sonrada yolları ayrılır.

Sonra Hızır ( a.s )  hepsinin ne anlama geldiğini, bütünün içinde neyi, neden yaptığını anlatır ve hepside aslında çok doğru şeylerdir.

“ Gemi var ya, o, denizde çalışan yoksul kimselerindi. Onu delerek kusurlu hale getirmek istedim. Çünkü onların gideceği yerde her sağlam gemiyi gasp eden bir kral vardı. “

“ O çocuk ise, onun anne babası mümin kimselerdi; çocuğun onları sonunda azgınlık ve nankörlüğe düşürmemesi içindi. Onlara daha hayrlı bir evlat verilecek. “

“ Duvara gelince o, şehirde iki yetim çocuğun idi; altında da onlara ait bir define vardı; babaları ise iyi bir adamdı. Rabbin istedi ki, o iki çocuk güçlü çağlarına erişsinler ve Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarsınlar. “

Ben bunları kendiliğimden yapmadım. İşte, hakkında sabredemediğin şeylerin iç yüzü budur.”

 

Musa (a.s) aklı temsil eder ve hakikate soru sormakla ulaşacağını zanneder. Kendi bilinç düzeyinde hükümler verir.

Hızır ( a.s) ise akışta olmanın bilinciyle bütüne teslim olmuştur, ona sürekli izlemesini ve bütünü fark etmesini telkin eder.

Bu, üst bilinç düzeyinden bakmanın, İnsan-ı Kamil olmanın adıdır.

İnsanı bütün canlılardan ayıran tek bir şey vardır. İnsanın kendine gözlemci olabilmesi, kendine bakabilme yeteneğidir.

 

 Ve fark ettiğimizde diyoruz ki;

 Farkındaysam o ben değilim!

 

Yasemin Aktağ

Profesyonel Koç

 

Yazar’ın diğer yazılara ulaşmak için

https://nefes21.com/profil/yasemin-aktag

Yazar'ın sosyal medya hesabı

https://instagram.com/yaseminaktag?utm_medium=copy_link

 

 

 

        

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!