Farkındalıklı Olmak Duygusuz Olmak Değildir

Ben şu tarz cümleler ile karşılaşıyorum: “ O kadar farkındalıklı biriyim yine de sinirlenebiliyorum, öfkelenebiliyorum, üzülebiliyorum, kırılabiliyorum” vs.

Farkındalıklı Olmak Duygusuz Olmak Değildir

Ben şu tarz cümleler ile karşılaşıyorum: “ O kadar farkındalıklı biriyim yine de sinirlenebiliyorum, öfkelenebiliyorum, üzülebiliyorum, kırılabiliyorum” vs.

Bu cümle aslında bir yandan bana kendimi hatırlattı diyebilirim. O yüzden bu soruyu kendi uygulamalarım ve ilave bilgilerle bakış açısı kazandırmaya çalışayım.

Öncelikle bilinmesi gereken en önemli husus farkındalık kazandıktan sonra hep olumlu, pozitif, başarılı, neşeli vs. olacağız, hiç problem yaşamayacağız diye bir durum söz konusu değil.

Farkında olmak, yaşadığın durum her ne ise ona fikirlerin / zanların ile yorum yapmak yerine, tüm dikkatinle gözlemleyebilme becerisi geliştirebilmiş olmaktır.

Hepimiz insanız ve dozunda kullanılıp, farkındalıkla yönetildiğinde duygular gayet insani ve faydalıdır.

Gelelim duygu kontrolüne, aslına bakılırsa farkındalık sahibi isek kontrolden özgür, akışa teslim bireyler olduğumuzu söyleyebiliriz. Kontrolden özgürsek, duygu kontrolüne de ihtiyacımız yok demektir. Neden derseniz, farkındalık kazanmış bir kişi duygularını ya da hayatını kontrol etmez, yönetir de ondan derim.

Kontrol ettiğinizde bu sizi yorar ve yay gibi gerer, çünkü duygunuzu ya da düşüncenizi kontrol altında tutmanız demek kendi ZAN’larınıza göre bir şekle sokmaya çalışıyor, akışta ve teslimiyete kalamıyorsunuz demektir.

Yani şöyle örneklemeye çalışayım, birisi size hoşlanmadığınız bir söz söyledi ve sizde sinirlendiniz, diğer yandan farkındalıklı biri olarak duygu kontrolü yapıyorsunuz diyelim ve “bana onu demeyecekti”, “ah bende ona şunu diyecektim ki.”, “şuan çok sinirlendim.”, “hayır olmamalı.” “ben sinirlenmemeliyim.” “şuan sinirli değil keyifli olmalıyım.” vs. gibi kendinizle bir nevi didişiyorsunuz.

Evet, olabilir sinirlenmiş olmanız gayet doğaldır, bunu yok sayamazsınız, yok saydığınız şey “yok olmaz” sadece “gizlenir” ya da “bastırılır” ve tekrar ortaya çıktığında tıpkı kokuşup küflenmiş bir peynir gibi acı bir koku salar ortaya.

Aynı durumu farkındalık seviyesinden ele alalım, yine size bir söz söylendi ve sinirlendiniz. Sinirlenmek bir duygu durumudur, anlıktır ve normaldir. Bu süreci yaşamanız sandığınızın aksine sağlıklıdır da. ( tabi sağlıklı diye gereksiz uzatmadığınız ve başkasına zarar vermediğiniz sürece)

Siniriniz yatıştıktan sonra, duruma dışarıdan bir gözlemci olarak bakarsınız ve kendinize şunları sorarsınız;

“ hayatımın hangi alanında, hangi zamanında, bu olayı yaşamama sebep olan ne yaptım?”

“ bana söylenen bu söz beni neden sinirlendirdi, benim hangi korkuma, duyguma ya da değerime dokundu?”

“ ne yapıyor olursam bana bir daha bu söz söylenmez?” ya da

“ hangi duygumu, düşüncemi, korkumu şifaladığımda bu sözü duymak artık beni sinirlendirmez?

Bu ve benzeri sorular, suçlamadan ve yorumdan uzak, çözüm ve yol bulduran sorulardır. İşte farkındalıklı olmak demek kendini ya da bir başkasını suçlayıp kurban rolüne girmeden, duyguyu yaşayıp, duyguya sebep olan durumu farkındalıkla yöneterek dönüştürebilmektir.

Ya da şöyle bir örnek vereyim; sokakta yürüyorsunuz, iki kişi birbirine bir söz söyledi ve araları gerildi. O gerginlik sizi de gerdi diyelim. O iki kişiyi tanımıyorsunuz, daha önce onları hiç görmediniz dolayısı ile sizin duygunuzla onların hiçbir alakası yok önce bunun farkında olun yani duygu durumu tamamen sizinle ilgili. Çünkü bu olay o iki kişinin arasında geçiyor, ta ki siz o olayın içine fiziksel ya da duygusal olarak kendinizi sokana kadar. Yani o olaya sinirlenmek, üzülmek, müdahale etmeyi istemek gibi duygular içinde iseniz durun ve fark edin. Odağınız tartışan iki kişi değil, tartışma içindeki bir noktanın size dokunmuş olması.

Belki sizin bir korkunuza dokundu, belki değersizliğinize dokundu, belki yetersizliğinize dokundu, belki içinizdeki öfkeye dokundu yani mutlaka sizde olan bir şeye dokundu. Onu bulup dönüştürdüğünüzde önce kendinizi daha sonra, tartışmaları ile size yardım eden o iki kişiyi şifalandırmış olursunuz.

Farkındalık yolunu yürüyen, bu yolda rehberlik yapan, bu konularda çeşitli eğitimler, seminerler alan-veren biri olarak ben de zaman zaman bu yanılgıya düşebiliyorum. Bu kadar bilgili iken, bu kadar farkındalık sahibi iken neden şuan bunları yaşıyorum diye kendime kızdığım ve duygularımı yönetemediğim oluyor. Bununla birlikte bu durum aynı zamanda benim farkındalığımın ateşleyicisi de oluyor. Çünkü böyle bir durumun içine düştüğümde farkındalığımın kıymetini daha iyi anlıyorum. Farkındalıklı olmakla, uykuda olmanın arasındaki o incecik ve bir o kadar sert çizgiyi çok daha net görebiliyorum.

Her insan gibi böyle bir ruh haline girebiliyor ve farkındalığımı kaybedebiliyorum. Böyle zamanlarda nasıl bir yol izlediğimi sizinle de paylaşayım hemen. Siz bu yöntemi uygulayabilir ya da kendi yönteminizi yaratabilirsiniz.

Öncelikle farkında olmakla o içine düştüğüm duygunun arasında cebelleştiğimin farkında varıyorum. Bazen bu süreç bana göre çok uzun olabiliyor. O zaman durup kendime şunu soruyorum; “ Dilek, burada böyle boğuşacak mısın yoksa bir tarafı seçip dışarı mı çıkacaksın?” bu soru bana bir seçim yapamam gerektiğini hatırlatıyor öncelikle. Hangi taraf olduğunu belirtmeyen bir seçim hem de. Sonra durup bir süre nefes alıp veriyorum (burada nefesi nasıl alıp verdiğinizin hiçbir önemi yok, önemli olan dikkatinizi bir süreliğine nefesinize vererek zihni ve düşünceleri o olayın dışına çekmek. Nefesi izlemek) içinde bulunduğum durumu izliyorum, orada ne oldu, neden oldu, ne olsaydı, ne yapıyor olsaydım, nasıl davranıyor olsaydım bu durumu yaşamazdım diyerek durumu gözlemliyorum. Sonrasında ise o ilk başta sorduğum hangi tarafı seçeceğim düşüncesinden çıkıp yeni bir seçim yapıyorum. Yani duygunun içinde olmak ya da olmamak dışında yeni bir seçim, yeni bir yol, yeni bir tercih yapıyorum kendime. İste dönüşümü sağlayan da aslında bu kısım oluyor.

Konuyu toparlayacak olursam, size en içten önerim, duygunuz her ne ise yaşamanızdır. Nasıl ki mutluluk duygusunu yaşıyorsanız, bunun için kendinize izin veriyorsanız, öfke, kızgınlık, sinir gibi duygularınızı da bastırmadan, yok saymadan, yok sevgiye dönüştürdüm, yok güzelliğe dönüştürdüm diyerek kendinizi kandırmadan yaşayın. Çünkü o an öfkeliyseniz öfkelisinizdir. Öfke bir duygudur ve başka bir şeye dönüşmez. Sadece öfkelenmenize neden olan kısmı şifaladadığınızda artık o konuda öfkelenmiyor ya da içinden daha kolay ve hızlı geçebilir olursunuz.

Diğer taraftan bakarsak, siz hiç mutluyken “ay şuan çok mutluyum, mutluluğumu öfkeye dönüştürdüm” diyen birini duydunuz mu? Duymadınız, duyamazsınız da, duysanız bile mümkün değildir. O yüzden öfkemi sevgiye dönüştürdüm vs. gibi şeylerle kendinizi kandırmayın, vaktinizi, enerjinizi içinde bulunduğunuz anı-duyguyu değiştirmek için değil, o hoşunuza gitmeyen AN’ı, duyguyu yaşamanıza izin veren inancınızı, korkunuzu, kalıplarınızı dönüştürmek için kullanın.

Duygu yönetiminde nefes çalışmaları bir numaralı araçtır. Nefesinizi değiştirerek duygunuzu değiştirme gücüne sahipsiniz. Bunu her AN hatırlayın. Dikkatiniz nefesinizde olduğu sürece duygularınızı yönetebilirsiniz.

Duygularınızı olması gerektiği gibi yaşamanız niyetiyle

Dilek Torun

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!