Evrensel Dil

Evrensel Dil
Evrensel Dil


Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?
Artık biliyoruz bu sorunun cevabını, birbirlerinden farklı eylemler olup, farklı şekilde deneyimler yaşatıyor olmalarına rağmen cevap: her ikisi de. 
Okumak teorik bilgi için gerekli. Gezmek ise kitaplarda okuyarak edindiğin bilgileri yerinde görmektir. Yani gezmek, pratik bilgi edinmenin, birebir deneyimlemenin, birçok çeşitli bilgiyi yerinde görmenin, yerinde uygulamanın yoludur. 
Üzerinde yaşadığımız dünyadaki insan, kültür, dil, coğrafya, yapı, …….. gibi çeşitlilikleri görmek için her zaman bulunduğun, rutin, alışık olduğun ortamdan çıkıp hiç tanımadığın başka bir ülkeye seyahat etmek hem kültür zenginliğini yerinde görmek açısından hem de kişisel gelişim açısından önemli. Tabi ki bu gezi imkân dahilinde olabiliyor ancak. İmkânın varsa yabancı bir ülkeye gidip gezmeli, yerinde görmelisin geçmişin bizlere bıraktığı eserleri. Yurt dışı gezisi yaparak çeşitli farkındalık, farklılıkları yerinde görme imkânın yoksa, tanımadığın başka bir şehre gidip benzer deneyimini yaşayabilirsin. Hatta benzer deneyimi tanımadığın başka bir köyü, mahalleyi ziyaret ederek te edinebilirsin.  Minimal de bu farklılıklar başka bir aileye misafir olduğunda da dikkatini çeker. Bulunduğun ortamdan birazcık uzaklaşarak, alışkanlıkların olan rutin çemberin dışına çıkmak, kişilik gelişimi açısından her insana bilgi, görgü, deneyim, farkındalık olarak iyi gelir. 
Gezi esnasında o kadar farkındalıklar ediniyor ki insan:
Mesela rabbimin hazinesinin çok geniş olduğunu ve bunu zihninle tam olarak anlamını algılamadığını fark ediyorsun. Rabbimin hazinesinin büyük olduğu, çeşitliliği bol, sınırsız olduğu söylemini sahada görmek ve bu gördüklerin hazinenin sadece küçücük bir kısmı olduğunun farkına varmak insanı hayrete düşürüyor. 
Yurt dışında kültür gezisi yapıyorsan eğer, hemen hemen dünyanın her yerinden insanla karşılaşma imkânın oluyor. Renkleri, boyları, dilleri, giyim şekilleri, adetleri……. çeşit çeşit olan insanlar. Ve düşünüyorsun: bunlar sadece sana bu gezi esnasında temas edenler. Ve ardından kim bilir daha başka ne kadar çeşitlilik var? diye hayretini yansıtan soru geliyor aklına. Bu çeşitlilik, dünya kurulduğundan bu yana var ve döndüğü sürece de devam edecek. Bu sebeple cevabını hesaplayamayacağın kadar çok. İşte bu kocaman hazine, içerisinde yüzsen de bitmez, saysan da bitmez. Sınırsız bir hazine! 
İkinci olarak, ihtiyaçlarının farkına varıyorsun. İkamet, yemek, temizlik, düzen, düzenli uyku gibi temel ihtiyaçlar. Günlük hayatındaki düzen içerisinde bunların ne kadar önemli olduklarını, sana ne kadar da konfor sağladıklarını fark ediyorsun. Yeri geliyor valizine koymayı unuttuğun çorabın, bir tarak, belki kulak çöpü bile çok kıymetli olabiliyor.
Üçüncü olarak, yerel dile ihtiyacın oluyor. Karşıdaki anlamayınca senin kendi dilini muntazam konuşabilmen, bir şeyleri kendi dilinde anlatmaya çalışman anlamsızlaşıyor. O an da kendi dilinin yerini, senin için yabancı olan yerel dil alıyor. İnsan alışık olduğu çevrede yukarıdaki tüm ihtiyaçlarını hayatını kolaylıkla sürdürürken kendini ifade edememeyi akılının ucundan bile geçirmiyor. Hatta aynı kültürde yetişenler sözcük bile kullanmadan, gözleri ile anlaşabiliyorlar. Ama bu çevrenin dışına çıktığımızda hem sözcüklerin hem de bakışların anlamını yitirdiğini göre biliyor. Çünkü yabancı bir ülkede aynı hareketler bile başka başka anlamlar taşıya biliyor. 
Yerel dile sahip değilsen o zaman da iletişimi sağlamak için evrensel dil (Dünya genelinde en çok geçerliliğe sahip olan dil İngilizce) bilmen işini kolaylaştırıyor. Bunlar esnasında çocuklarında yanında ise bu ihtiyaçları onlarda fark ediyor. Gelecekte ki gezilerinde ne gibi ihtiyaçları olacak, gezi planlarken dikkat etmeleri gerekenler neler bunları öğrenmeleri için onlara sen rehberlik ediyorsun. Aile ile yapılan seyahatte çocuklarımıza dünyayı tanımaları açısından katkılarından bazıları bunlar. Ve o kalabalık, o her şeyin yabancı olduğu yerde kendilerini ailelerinin yanında ne kadar da güvende olduklarını hissetmeleri ve bunu fark etmeleri, ailelerine daha bağlı olmayı öğretebilir. Çocuklarımızın mizacına bağlı olarak, kendilerince ne çok farkındalıklar ediniyorlar kim bilir.   
Dördüncü olarak fark ettiğim şeyse her dilde aynı anlamı taşıyan ortak bir dilin olduğu. Bu dil güler yüz. Gezi olunca olmazsa olmaz yorgunluğa birde sıcak hava eklenince yorgunluk iki katına hatta üç katına çıkıveriyor. Sıcak ve yorgunluk, halinde bezme durumu getiriyor kişiye. Görmek istedikleri eserleri görebilmek için zamanda kısıtlı olunca insanlar hızlı hareket etmeye mecbur oluyorlar. Kısa sürede ne kadar çok hareket edebilirlerse o kadar daha çok fazla yer ve eser göre biliyorlar. Böylelikle yorgunluk, sıcak hava ve zamanın dar olması ile normal olarak yüzleri asılıyor. Tebessüm sadece fotoğraf çekimi esnasında flaş patlarken yapılıyor. Peki bunlara rağmen bu insanları gezdiren şey ne diye düşünecek olursak tabi ki geçmişe olan merakları. Tarih kitaplarında, kataloglarda gördükleri o yapıların muhteşemliğini yerinde görme arzusu. O eserleri fotoğraflarla kendileri ile bütünleştirme isteği. Tabi ki tüm bunlarla birlikte sosyal medyada paylaşma arzusu. Paragrafın başına tekrar dönecek olursak, yorgunlukla birlikte asılan yüzler, karşıda gülümseyen bir yüzle karşılaşınca otomatikman kendi yüzlerinde de gülümseme beliriyor. Diğer şeylerin farklılıklarına rağmen tebessümün ortak anlam taşıması ona evrensellik kazandırıyor.  

Selma Onater

Yazar'ın diğer yazılarına ulaşmak için:

https://nefes21.com/selma_onater

Yazar'ın sosyal medya hesabı:

https://www.instagram.com/selmaonater

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!