Doğum Hikâyen Hayatını Etkiliyor!
Nasıl doğmuşsunuz? Vaktinde mi? Zor mu? Erken mi? Kolay mı? Peki, doğum hikâyenizin hayatınızı etkilediğini söylesem ne dersiniz?
Bir danışanımın şifalanma hikayesini onun da izni ile paylaşmak istiyorum.
Eşinden yeni ayrılmıştı. Çok üzgün bir halde hayatını dönüştürmek üzere seans alma niyetiyle geldi. İlk geldiğinde çok kırgındı. Fakat artık bir şeylerin kesin değişmesi gerektiğine de inanıyordu. Evet dibe çökmüştü. Ama bunun bir son değil bir başlangıç olacağının fikrine çok inandı.
Görüşmemizde eşiyle her ne yaptıysa bir türlü olmadığını söylüyordu. İlk olarak eşinin ona hissettirdiği duyguyu sordum.
“Eşim ve ailesi beni hep görmezden geldiler. Aralarında hep kendimi sevgisiz ve değersiz hissettim. Hatta kendi ailem de bana hep bu duyguyu yaşattı. Sanki ne yaparsam yapayım kimse beni görmüyor.” diyordu.
Evet, sevgisizlik ve değersizlik büyük çoğunluğun ortak konusuydu. Ama yok sayılmak, ciddiye alınmamak, görmezden gelinmek gerçekten acıydı. İlk seansta çocukluğunda bir yerde annesinin onu yok saydığını gördük. Anne kardeşleri için yemekler yapmış ama onun istediği yemeği yapmamıştı. Orada kendini odaya kapamış kırgın çocuğu gördü. Evet, duygu aynıydı. Eşinin ona hissettirdiği duyguyla birebir benziyordu. Nefes seansına başladık ve o anı şifalandırmak için bazı teknikler uyguladık. Ertesi hafta bir başka duygusuna baktık. O duygunun altında da yok sayılmak vardı. Anne eve kalabalık misafir çağırmış danışanımız da çok güzel pasta börekler yapmıştı. Ama anne yapanın gelini olduğunu söyleyerek sözde komşularının karşısında gelinini övmeye çalışmıştı. İlginç olan danışanımız yine yok sayılmıştı. Üçüncü hafta başka bir duygusuna indik ve yine aynı konuyla karşılaştık. Bu işin içinde başka bir iş vardı. Danışanıma annesinden doğum hikâyesini öğrenmesini istedim. Ufak bir araştırma ile bana geri döndü. Anne hamile kalmadan önce bir çocuğunu evde bir kaza sonucu kaybetmişti. Evladının acısı dinmeden danışanımıza hamile kalmış ve yine ona hamileyken annesi kanserden vefat etmişti. Yani hamilelik sürecinde iki acı üst üste gelmişti. Doğumu çok kolay olmuş ama anne bebeğini benimseyememiş bakımını da tam manasıyla üstlenememişti. Onu ablası büyütmüştü. Abla evlenince de küçük kardeşiyle sarılarak uyumaya başlamıştı. Sonra eşiyle tanışıp evlenmiş ve ona da aşırı bağlanmıştı. Bu bilgiler birden şok etkisi yaratmıştı. Taşlar yerine oturuyordu. Anne daha hamileyken yaşadığı acıyla kızını yok saymış onun sevgisini kabullenememişti. Anne karnında çocuğun bilinci direkt annenin bilincine bağlıdır. Anne ne hisseder ne yaşarsa bebek kendisi yaşamış gibi kayıt eder. Maalesef hamilelik süresince yok sayılmıştı. Yeniden çocuğu olacak olsa da anne muhtemelen ölen bebeğin ölümünden kendini suçluyordu. Üzerine anne de ölünce yeni bir çocuğun sevgisini kabul edemeyecek kadar üzgün ve yorgundu. Olay aydınlanmıştı. Fakat danışanımızın bununla yüzleşmesi biraz sancılı olmuştu. Ama olanı olduğu gibi kabul etmesi gerektiğini her şerde bir hayr olacağını anlatınca biraz rahatladı. Tam yeri gelmişken ona o güçlü soruyu sormuştum;
Tüm bunları yaşamış olmasan bugünkü maneviyatın olur muydu?
Biraz düşündü. Ve “elbette olmazdı” dedi.
“O halde senin yükselişin insanların seni yok saymasıyla ve görmezden gelişinle olacak, bunu artık kabullenmelisin!”
Epey rahatlamıştı ama bilinçaltında sevgisiz kalmış, her ne yapsa yok sayılmış, görmezden gelinmiş minik bir bebek vardı. Anne karnına gidip onu annesinin dünyaya sevgiyle getirdiğine inandırmak gerekiyordu.
Evet, dördüncü derin nefes seansından sonra anne karnına gittik. Önce ölen kardeşi uğurlamamız gerekiyordu. Danışanımız kardeşiyle arasında hiçbir duygu bağı olmadığını seanstan önce dile getirmişti. Ama seans sırasında bilinçaltı hiç de öyle söylemiyordu. Hadi kardeşinle vedalaş dememle birden ağlamaya başladı. Hayır, bırakamam diyordu. O kadar ağladı ki telkin ve ikna çabalarım sonucunda nihayet vedalaşmıştı. Sonra anne karnından tüm ailenin neşeyle onu beklediğini hayal ederek yeniden dünyaya geldi. Az önce hıçkırıklarla ağlayan danışanımız şimdi kahkahalarla gülüyordu. Seanstan birkaç gün sonra çok rahatladığını sanki annesinin yüzünün nurlandığını ve daha önce yaklaşmaya çekindiği annesini sık sık sarılıp öptüğünü söyledi...
Şifa vakti gelmiş şifayı Rabbim bizim aracılığımızla sunmuştu. Sonsuz şükürler olsun danışanımız yeniden hayata ve yaşama tutunmuştu.
Püf nokta şifalanmayı istemektir. Niyetiniz artık acılarınızı bırakmak ve artık onlara tutunmaktan vazgeçmekse bize ulaşın…
Gülay Okuyucu/Yazar/Bütünsel Nefes Danışmanı/Nlp uygulayıcısı
En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!