DİNLİYORUM

Beşerden insana yolculuk gibi duymadan dinlemeye beraber yol alalım istedim. Sadece kötülüklere değil güzelliklere de şahitlik edelim...

DİNLİYORUM

DİNLİYORUM

Sağlıklı bir bireysen eğer dünyaya geldiğinde duyma yetisiyle beraber geliyorsun. Lüzumlu lüzumsuz her şeyi duyabiliyorsun. Annenin sesini de arabanın kornasını da, yanık bir türkünün nakaratını da sokağın köşesinden savrulan küfürlü sözleri de duyabiliyorsun. Bir yere kadar güzel geliyor çünkü sadece duyuyorsun,bir anlam yüklemeden öylece kulaklarına temas ediyor ve gidiyor. Alışıyorsun, ayırt edebiliyorsun fakat dinlemiyorsun. Yormuyor seni, düşünmek zorunda kalmıyorsun her bir sesin ruhunu, sebebini. Sonra yani bir zaman sonra bir ses bırakmıyor seni, sıkıca tıkasanda kulaklarını o sesin çığlıklarını duymamak mümkün olmuyor. Kaçıyorsun, başka seslerle meşgul oluyor ya da başka seslerin sesini sonuna kadar açıyorsun. Dişin ağrırken bağırarak şarkı söylemek gibi saçma bir eylem; ne dişinin ağrısı geçiyor ne de şarkı doğru makamda çıkıyor. Daha açık ifadeyle ne derdinin sebebini biliyorsun ne de çaresini ama bildiğim tek bir şey var; O da bir derdin olduğu.

Mücadele başlıyor, yok saymalar, inkarlar, isyanlar...

Ardından yorulmaya başlıyorsun bu kaçışlardan, öfkeler vazgeçmelere yerini bırakıyor.

Yine de arada ufak baş kaldırmalar olsa da uzun sürmüyor artık inatlaşmalar çünkü kuvveti kudretli ve çokça heybetli.

Bir gün işte o büyük gün, belki bir bahçede belki bir cenazede belki tam da bir arkadaş ortamında ya da elinde denemek için tuttuğun gömlekle bir kabinde olanlar oluyor. Bir ses, bir söz, bir olay, bir bakış kırıyor kolunu kanadını ve artık vazgeçtim kabul ettim dinliyorum artık diyorsun.

Dinliyorum demek teslimiyet bayrağını kabul ettim demek oluyor lügatında. O an zaman diliminde karşılığı olmayan bir dem oluyor. Belki 1 dakika belki 10 saniye belki de göz açıp kapama süresi kadar. Lakin seni yerden yere vurmaya yetiyor. Coşkunluk, aşk, korku, ümit, gözyaşı bir halka oluşturup seni ortaya alıp oradan oraya atılıyor hissi sarıyor benliğini. Şaşkınlığın ve heyecanın arttıkça bitsin de istemiyorsun bu dem. Tatlı bir yorgunluk bekliyor bedenini. Kendine geldiğinde “ne yaşadım?” diyorsun, “her şey bir hayal miydi?”, “ Aklımı mı yitiriyorum acaba?” diye düşünmeye başlıyorsun. Aslında doğru bir yaklaşım olabilir aklımı mı yitiriyorum sorusu çünkü bazı yerlerde akıl kıyafetini çıkarman gerek ki kalbin tüm saflığıyla kavuşsun sahibine.

Bir güzel hâl sarıyor ruhunu, bir güzel tat damağında kalıyor. Eski sana dönmek istemiyorsun işte tam da bu yüzden dinlemeye başlıyorsun ufacık fısıltıyı bile. Her kuş sesi bir işaret, her seyyar satıcı nidası bir çağırış, her bir insanın konuşması ilahi bir mesaj gibi geliyor sana. Hayatın boyunca işittiğin yüzlerce ses anlam kazanıyor bundan sonra. Biraz üzülsen de kaçırdıklarına bundan sonrası için mutlu oluyorsun çünkü yaşamın her bir tınısının sihri sana müjdeleniyor ve sen sadece ruhunla dinliyorsun sadece dinliyor.

Esra Pınar

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!