Ben Hatalarımla Varım
Yaptığımız hatalarla yüzleşebilmek hayatın zor yanlarından biridir. Yüzleşmek yerine onların üstlerini örttükçe bir çığ gibi büyür durur bu hatalarımız. Oysa kabullenip, dersler çıkarmak bize verilen büyük bir ödüldür aslında.
Neye baktığımız değil, neyi gördüğümüzdür aslolan.
Tıpkı neyi hissettiğimiz değil, neyi hissettirdiğimiz; Neyi düşündüğümüz değil, neyi söylediğimiz gibi…
Sarı, turuncu, kahverengi sonbaharın renklerine de bakmak yetmez, görmek gerekir. Görmek gerekir ki o güzelim yeşil renkli yaprakların dönüşümüne tanıklık edebilelim.
İnsanoğlu da tıpkı yapraklar gibi değil midir aslında? Her mevsiminde, yeni deneyimlerle, yeni bir renge bürünüveren. Ve büründüğü her bir rengin de yaşam yolculuğunda apayrı bir lezzeti olan. Yaşamlarımızı eşsiz kılan da bu renk cümbüşüdür işte. Başarılarımız, hatalarımız, sevinçlerimiz, hüzünlerimiz, eğrilerimiz, doğrularımız…Düşe kalka büyür, gelişiriz.
Yaptığımız hatalarla yüzleşebilmek hayatın zor yanlarından biridir. Yüzleşmek yerine onların üstlerini örttükçe bir çığ gibi büyür durur bu hatalarımız. Oysa kabullenip, dersler çıkarmak bize verilen büyük bir ödüldür aslında. Çocukluk döneminde yaptıklarıyla sürekli eleştirilen, hataları karşısında cezalandırılan bir çocuktan yetişkin olduğunda hataları ile yüzleşebilmesini bekleyemezsiniz elbet. Hele bir de bu çocuk sadece ailesi tarafından değil bir de okul çağında öğretmenleri tarafından da böyle bir davranışa maruz kalıyorsa hatalarını kabullenip, yüzleşebilmesi artık iyice zorlaşacaktır. Yetişkin bir birey olup da kendi kararları doğrultusunda yaşamaya başladığında ise kimi zaman aile yaşantısında, kimi zaman işinde, kimi zaman da arkadaşları arasında hatalarını kabul etmeyen bir birey olması muhtemeldir. Görünüşte bu davranışı daha çok çevresindekilerin canını sıkar gibi dursa da aslında birey en büyük kötülüğü de kendisine yapmaktadır. Üstelik hatasız olmak değil, hatalarından öğretiler çıkarabilmektir kıymetli olan. Tam bu konu ile ilgili ilkokul sıralarında yaşadığım bir olay geldi aklıma. Mum ve çini mürekkep ile yaptığımız bir resim çalışması vardı. Biz de resim dersinde bu çalışmayı yaptık. Çalışmada mumu resim kağıdına sürersin, sonra pudra, üzerine de çini mürekkep sürer kurumasını beklersiniz. Kuruduktan sonra da sivri uçlu bir cisimle istediğiniz resmi çizersiniz. Pek bir severdim bu tekniği sanki elimdeki kalem sihirli gibi gelirdi. Resim dersinde başladığım resmi de büyük bir keyifle hemen o akşam bitirmiştim. Şu an bile hatırladığımda bana göre çok da güzel bir resim olmuştu. Ben beğenmiştim önemli olan da buydu. Ders günü okula götürdüm. Nasıl koruyorum anlatamam. Ufacık bir şey değerse bozulur biliyorum. Bir de o kadar mutluyum ki yaptığım resimden. Ama bir taraftan da acaba öğretmenim de beğenecek mi diye düşünmeden duramıyorum. Ve mutlu son, öğretmenim de çok beğendi hatta panoya bile astı. Buraya kadar her şey çok güzel gidiyordu. Resmim güvenli bir şekilde okula gitmiş ve panoya asılmıştı. Ertesi sabah büyük bir keyifle okula gittim. Sınıfa girer girmez panodaki resmime bir daha bakacaktım. Büyük bir heyecanla sınıfa girdim ve panoya doğru gittim. İnanmıyorum benim resmime ne olmuştu. Resmimin üzeri çizikler doluydu. Nasıl olur nasıl? derken arkadaşlarım diğer sınıfın yaptığını söyledi. O arada ben ağlıyorum tabi. Benim çok üzüldüğümü gören arkadaşlarımla çocuk aklımızla o an bir karar verdik. Biz de diğer sınıfın resimlerini çizecektik ve çizdik de. Şu an bile düşününce yanlış olduğunu düşünsem de o an kısasa kısas yapmıştık. Tabi çok sürmedi öğretmenimiz sınıfa girdi. Ve durumu farketti. Çok sinirlendi ve doğal olarak “Kim yaptı?” diye sordu. Ben direk ayağa kalktım ve “Ben yaptım öğretmenim, ilk onlar benim resmimi çizmişlerdi” diyebildim. Ve çok sürmeden arkadaşlarım da biz de yaptık diye ayağa kalktılar. Ben izlediğim filmlerde olduğu gibi öğretmenimizin bize nasihat vereceğini ve ne olursa olsun doğruyu söylediğimiz için teşekkür edeceğini düşünürken, maalesef durum hiç de öyle olmadı. Biz bütün sınıf cezamızı çekmiştik. İnanın aldığımız ceza değil, kalbimin acısı canımı daha çok yakmıştı. Bir de arkadaşlarımın bu durumu benim yüzümden yaşadıklarını düşündükçe çektiğim vicdan azabını size anlatamam. O günden sonra da ben doğru bildiğimi söylemeye devam ettim. Ama şimdi anlıyorum o olay belki beni doğruyu söylemekten vazgeçirmemişti ama benim hata yapmaktan korkmama, hatta fikirlerimi cesurca paylaşmak yerine içimde saklamama sebep olmuştu. Ben hatamla yüzleşmiştim oysa gerçekten de o kadar pişman olmuştum ki yaptığıma, keşke zamanı geri alabilseydim demiş durmuştum ama olan olmuştu bir kere. Okul hayatım hep başarılı geçse de şu an farkettiğim bir nokta da farklı fikirlerimi cesurca sergilemek yerine, daha güvenli ve herkes tarafından kabul gören alanlarla sınırlamıştım kendimi. Hata yapmaktan hep çekinmiş, kendimi hep güvenli limanlarda tutmaya çalışmıştım.
Hayatımıza giren insanların her birinin ayrı öğretileri vardır. O yüzden çocukluk döneminden itibaren hayatımıza eşlik edenler çok ama çok önemlidir. Kimileri bize huzuru, mutluluğu, dostluğu, vefayı, sevgiyi, dürüstlüğü öğretir. Ama kimilerinin de ağırdır dersleri tam tersine. Bu bazen bir davranış olur, bazen de kalbimizi kırıp geçen bir konuşma, bazen de vefasızlık. Aslında önemli olan da yediğimiz vurgun değil o vurgundan nasıl çıktığımızdır. Neden? Niçin? Nasıl? diye sorular sorarak harcayacağımız enerjiyi, yaşananlardan dersler çıkarmaya yöneltmektir. İşte bu renk cümbüşü ile bezenen yaşamın da en güzel tonları kendisini eğrisi ile doğrusu ile kabullenmeyi başarabilenlerindir.
Bir çocuğun hayattaki en büyük şanslarından biridir iyi bir öğretmenle yolunun kesişmesi. İşte böyle bir şansı yakaladığınızda da hiç bırakmayın sımsıkı sarılın, kucaklayın. Sizin çocuklarınızı sizden bile çok düşünen kıymetli öğretmenlerin varlığı olsun yolumuza ışık tutan. Eli öpülesi, kalbi sevgi dolu, merhamet dolu kıymetli öğretmenlerimize saygıyla.
Sevgiyle kalın
Gamze
En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!