Bir Damla Sevgi İsteminin Beklentiye Dönüşmesi
Ben hep fedakar olduğumu düşünürken, alttan alta, beklenti besliyormuşum.
Empati yapmadığında, herkes kendince haklıdır. O zaman yaşadıklarımız nedir? (sınavlarımızdır, sorum bu değil). İletişimlerimizde beklentilerimiz oluyor ben sınavla alakasını ele almak istiyorum. Diyorum ki, adeta ödeşiyoruz. Bu ödeşmeyi ister geçmiş yaşamlar, ister Atalardan devraldıkarımızın ödeşmesi gibi gibi isimlendirmelerle yorumlayabiliriz.
Bu iki farklı tasviri -üstelik inancımıza ters düştüğü halde- neden bir araya getiriyoruz? Tüm araştırmalarımın sonucu aunı çıktı. Burada, bu iki şeyi nasıl oldu da aynı kaba koyduğum inancına ulaştığımı anlatmam uzun sürer, sadece kısacık şunları yazayım. Sene 2013 şubat ayı, Dolores Cannon'un iki günlük seminerine İstanbul'a gittim. Reankarne ustası 45 senelik deneyimlerini 1950 lerden beri kaydediyormuş. Bilinçaltı çalışmalarında farklı kişiler aynı olay, aynı ortam vs. izah ettiğinde konunun realitesi rayına oturuyormuş. Bunun gibi pek çok örnek verdi ve beni geçmişe inandırdı.
Annesine çekmiş, dedesine çekmiş lafları boşuna değil. Atalardan bize devir edilen duygu, hastalık vb. zaten tıbbın genetik dediği olay. Devraldığımız beklentilerimiz zaman içinde yün yumağı gibi büyüyor. Misal ben genç kız iken, evlilikten beklentilerim vardı. Öyle ya hayal kurmak güzel şey. Kumrular gibi hep birlikte olacağız, hayat hep tozpembe olacak, ideallerimizi gerçekleştireceğiz...
Ancak eski eşim (35 yıl evli kalmıştım) anladığım kadarıyla beni adam edeceğine inandığı için evlenmişti. Bu iki kişinin beklentileri aynı sizce?
Benim cephemden, konuşacak ortak konumuz bile yoktu. Hep bambaşka şeyler konuşuyorduk. Yok ben onu yapmam dediğinde, başka baharlarda başka beklentiler içine girerdim sanki olacakmış gibi. Bu beklentiler baktım ki istediğim yönde olmuyor, olabilecek beklentiye yöneliyordum. Ancak baktım ki bu sefer ben, ben olmaktan çıkmış, beklenti peşinde koşar olmuştum.Tüm bunları 50 yaşımdan sonra anladım. Beklentimin altında onaylanma, değer görme duygumu doyurma talebi varmış. Biliyorum, evlatlık verilmenin bilinçaltı kaydı bu. (20 yaşımda öğrenmiştim evlatlık verildiğimi). Hatta bu değersizlik duygusu annemde de vardı. (şimdi rahmetli) Çünkü kendisi daha 40 günlük bebek iken (annesi rahmetli olmuş) onunda bilinçaltında bu duygu vardı. Yani bu atadan aldığım bir duygu.
Beklentilerimiz cevap bulmadıkça başka beklentilere yöneliyoruz, onlara da çok güzel sebepler buluyoruz. Ben sana şu, şu kadar emek ediyorum, e sende bir zahmet benim beklediğimi yap! mesajını veriyoruz. Evet ilişkiler karşılıklı al ver dengesi ile yürür. Lakin beklenti yüklediğimizin farkında olmuyoruz. Bu beklentinin altında yatan ise tamamen ''değersizlik duygusu''.
Etme kardeşim! senden bu kadar emek etmeni istedimi ki? Yok hayır istemedi. E niye yaptın? E olması gerekiyordu. Olur mu canım her eve her…. lazım (minareyi çalacağız ya kılıfı da önceden hazırlarız). Ben senin için şunları yaptım ama sen buna karşılık bunları yapmadın. (Aman Allah'ım bir sürü sebepler buluyoruz, sırf haklıyım demek uğruna). Yaşamlarınızı gözden geçirin, bakın neler yakalayacaksınız. Yumak gibi beklenti büyür, beklenti büyüdükçe, daha da haklıyım moduna geçilir. Daha haklıyken, daha bir içten içe bilenir dururuz. Oysa bir evlilikte masumca, kumrular gibi söyleşme hayali vardı. İşte bu hale dönüşmemizin tüm suçlusu da beklenti içine girdiğimiz kişi. Bu eş olabilir, çocuklar olabilir nanın hiç değişmiyor. Ancak asıl sebep şu ki; kendi değersizlik duygumuz.
Bir gün hiç unutmam, bir genç (yeni evli) annesinden şikayetini anlattı. Bu genç çalışıp kazancını annesine veriyor, anneside her yeni şey isteyeceğin de “sana sütümü helal etmem” diyormuş. Genç de demiş ki: Bıktım usandım bu başıma kakmalarından, evimi de ayıracağım kafam bir rahat etsin deyip hazırlığa başladım. İyice küplere bindi annem. Sana sütümü helal etmem diye bas bas bağırdı. Bende gittim 10 litre süt aldım geldim. ”Al sana 10 litre süt, emzirdiğin süt kadar konuş. Gidip inek alacaktım da bu sefer de benim hakkım sana geçer demiş. Aman ne gülmüştük, ağlanacak bu konuşmaya.
Bu genç de, beklentiler yerine sevgi istiyordu. Gel oldu, git oldu boşanma esnasında sağolsun çocuklarım destek oldu. Gün geçtikçe bu desteği yük haline getirmişim, hiç haberim bile yok. Çünkü onlar şikayet etmediler onlar şikayet etmedikçe doğal gidişat kabul edip çıtayı yükseltmişim. Bu gün çocuklar ellerini çekince bu yükleri görebildim. Bir musibet bin nasihatten evla imiş. Oysa hiçte böyle olsun istemezdim.
Bu gün artık önce düşüncelerimi gözden geçirip sonra çocuklara yöneliyorum(veya kimle konuşacaksam) yani yumuşak geçişlerle dialog kuruyorum beynimde. Duygu hallerimin etkisi varmı, varsa bu duygu beni nerelere kadar götürüyor? Önce o duygumla yüzleşiyorum, sonra kendime fırsat veriyorum. Misal, bugün teknoloji, ekmek gibi su gibi hayatımızda. Ben de bir şeyler yapmak istiyorum, bu yapacaklarımın yolu illaki teknolojiden geçiyor. Yapamadıklarımı herkese soruyorum, rahatlıkla soruyorum. Çünkü yapmak istediklerimin altındaki niyeti biliyorum. Benden önce Allah biliyordur, bu gün olmazsa yarın bir çözüm önüme geliyor şükürler olsun. Kendimizi dönüştürmek bugünden yarına olmuyor. İçselleştirdiğimiz, pratikte yapabildiğimiz ölçüde önümüzü açabiliyoruz.
En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!