Bazı Roller İnsanın Üzerine Yapışır

Şu gel geç yaşamımızda öylesine çok üstlendiğimiz ya da birileri tarafından mecburi istikametmiş gibi üstlendirildiğimiz, üzerimize nazikçe giysi gibi giydirildiğimiz o kadar çok rollerimiz var ki, bazen bu durum bizi bir girdap içine bazen ise bizi bu rolleri üstlenmek için can atarmışçasına farklı hallere sokabilmektedir.

Bazı Roller İnsanın Üzerine Yapışır

Şu gel geç yaşamımızda öylesine çok üstlendiğimiz ya da birileri tarafından mecburi istikametmiş gibi üstlendirildiğimiz, üzerimize nazikçe giysi gibi giydirildiğimiz o kadar çok rollerimiz var ki, bazen bu durum bizi bir girdap içine bazen ise bizi bu rolleri üstlenmek için can atarmışçasına farklı hallere sokabilmektedir.

Sabah uyandığınızda aynaya yansıyan yüzünüzde neler görüyorsunuz? Bir kişi kaç farklı insanı barındırabilir ki içinde peki kaç kişi olabilir bir günde hiç düşündünüz mü?  Hayatın koşuşturmacasına ilişkin sorumluluğunu üstlendiğimiz hangi rolümüzle ayna karşısındayız daha çok? Ne sıklıkla rollerimizi değiştirmekteyiz? Çocuk, anne-baba, kardeş, işkadını- işadamı, eş, arkadaş, dost, ev hanımı, komşu, öğretmen, öğrenci… Günlük yaşantımızda bu rollerden sadece biri değil, birkaçına ve hatta hemen hemen hepsine teker teker bürünebiliriz. Hayat bir oyunsa ve biz de parçasıysak, rol aldığımız sahneye ve oyuna göre rolümüzün değişeceğini bilerek yaşamalıyız. Ancak unutmamalıyız ki, bir rolü çok ciddiye almak ya da sürekli onunla yaşamak, o rolün kölesi olmaktan başka bir şey değildir. Bunun için kendinize dışarıdan bakmaya ne dersiniz?

Bir tiyatro salonunun sahnesini düşünün. Tüm rolleriniz ile sahnede siz varsınız. Kendinizi seyirci koltuğundan izleyin. Sakince, sukutla, sabırla izleyin. Neler hissediyorsunuz? Daha önce kendinizde fark etmediğiniz neler görüyorsunuz? Eksik olan şeyler var mı? Varsa oraya kendinize ait bir şeyler katmak ister misiniz?

 Uzun süredir buna benzer bir durum yaşadığımızı ve bu durumdan çok yorulduğumuzu düşünüyorsak! Gelin "Neler yapabiliriz, nasıl dengeye alabiliriz ?" sorusunun yanıtlarına bir göz atalım. Çok yoğun olarak yaşadığımız rol değişimlerinden kimlik çatışması, tükenmişlik duyguları, depresyon ve anksiyetenin ortaya çıktığını görebilmekteyiz. Kendimizi, Ben kimim? Ne yapıyorum? Esas yapmak istediğim bu mu? İlk olarak "Hayatımızda yaşadığımız rolleri, rol karmaşalarını biz istediğimiz için mi yaşıyoruz yoksa toplumun bu şekilde yaşanması gerektiği ile ilgili yaptırımından dolayı mı yaşıyoruz? Cevabını dürüstçe verelim kendimize. Eğer bu sorulara, toplumun genel kuralları, büyüklerimizden, ailemizden böyle gördük gibi kalıpsan cevaplar veriyorsak öncelikle bu konu ile ilgili tutumlarımızı, inançlarımızı, varsayımlarımızı, düşüncelerimizi sağlıklı biçimde gözden geçirmemiz gerekecektir. Sadece toplumda var olmak veya kabul görmek için istemediğimiz rollere bürünmemiz gerekmemelidir! Verdiğimiz cevap "kendi isteğimiz" doğrultusunda ise, hayatımızdaki rollerimizi önem sırasına koyabiliriz. En fazla önem verdiğimizden en az önem verilene doğru veya "ertelenebilecekler" listesi çıkarabiliriz. Bir örnek üzerinden gidecek olursak, her gün temizlik yapmayabiliriz ve oradan arta kalan zamanda kendimize nefes alacak aralar, molalar, dinlenmeler yaratabiliriz. Evli, işkadını, anne, ev hanımı… Sabah kalktığında eşiyle ve çocuğuyla ilgilenen (eş ve anne rolü) daha sonra işine giden ( işkadını rolü) ve tüm gün boyunca çalışan, eve geldiğinde ise evi toplayan ve yemek işleriyle, bulaşıkla ilgilenen( ev hanımı rolü) bunlar bittiğinde ise çocuğunun ödevlerine yardım eden (öğretmen rolü) ve diğer ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan daha sonra eşiyle kaliteli zaman geçiren (eş rolü). Bu duruma baktığımızda aslında günlük hayatımızda yaşadığımız ve klasik bir senaryo olduğunu görmekteyiz. Roller açısından incelendiğinde ise aslında kişinin birden fazla ve farklı içeriğe sahip olan rolleri olduğunu görmekteyiz. Üzerimizde bulunan bu yükün biraz olsun hafifletebilmek için sevdiklerimizden destek alabilmek fayda sağlar.

Anne rolümüzde kusursuz anne rolünü üstlenmişken, bu durum eş rolümüzde mükemmeliyetçilik kavramını sağlamayabilir. Çocuğumuzun gözünde çalışkan,  fedakâr, sadık, anlayışlı bir babayken işyerinde çalışanımızın gözünde otoriter, kuralları olan patron olarak insan profili çizebiliriz.

Ebeveynlerimizin biricik toz kondurulmayan çocuğuyken, öğretmenler için çok hiperaktif öğrenci olabileceğimiz gibi..

“Biz mutluysak çevremizi de mutlu edebiliriz” mottosundan yola çıkarak kendimize ayıracağımız zaman diliminden ödün vermemek ilk tavrımız olmalıdır.

Psikolojik bakımdan kendimizi şarj etmediğiniz sürece, stresimizi her şeye ve herkese yansıtacağımızı ve bu gibi durumların belki de ilerde daha ciddi sıkıntılara yol açabileceğini unutmayalım!

Hayriye Çalışkan Acar

Profesyonel Koç

 

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!