ANADOLU'NUN ÇEYİZİ BİTMEZ

Bu durum son olmayacaktı. Anadolu her zamankinden daha çok çeyize ihtiyac duyacaktı. Çeyizler bitmemeliydi. Genç kızlar annelerine: “Ne gerek var bu kadar eşyaya?” dememeliydi. Çünkü bu toprağın ninelerimize öğrettiği bir şey vardı: Buralara yaddan- yabandan gelen çok olurdu.

ANADOLU'NUN ÇEYİZİ BİTMEZ

Anadolu halk kültüründe “çeyiz düzmek” diye bir geleneğimiz vardır. “Kız beşikte, çeyiz sandıkta.” der atalarımız. Anadolu anneleri henüz evlilik yaşına gelmeden onlar için eşyalar hazırlamaya başlar. Bunlar genellikle yastık, yorgan, battaniye, havlu, patik, kilim gibi eşyalardır. Biz kısaca el emeği, göz nuru deriz bu eşyalara. Aile büyüklerinden çocuklarına hatta torunlarına kadar kalacak olan hediyelerdir aslında bu hazırlanan eşyalar. Çocuk doğduğunda başlar ve evlenene kadar devam eder bu hazırlık.

 Genç kızın evlenme zamanı geldiğinde ise karşısında dağ gibi yığılmış, rengarenk çiçekli desenleriyle işlenmiş yastık ve yorganlar, onlarca havlu, patikler, battaniyeler, pamuk ve yünden yapılmış minderleri görür karşısında. Henüz bu toprakların kaderini çözememiş, Anadolu annelerinin irfanına erişememiş gençler eşyanın bu kadar çok oluşuna şaşırırlar. Bu kadar çok eşyaya gerek yoktur, kim kullanacak ki bu kadar çok eşyayı? diye sorarlar. Büyüklerimizin cevabı ise: “Kızım yaddan - yabandan gel olur, kullanılır.” derler. Biz bu cümleleri ilk duyduğumuzda yakın ve uzak akrabaların kast edildiğini zannederdik. oysa öyle değilmiş, çeyizler aslında sadece evlenen gençler için değil tüm ülke için hatta bütün insanlar için hazırlanıyormuş. 

 Bir 17 Ağustos gecesi Gölcük’teki insanımızdan yardım çağrısı geldi. Çeyizlerimizi açtık; yorgan, battaniye, yastık neyimiz varsa gönderdik. Bundan 4 ay sonra bir yara daha aldık, Düzce’deki yaralarımızı birlik içinde sarmamız gerkiyordu. Tekrar açtık dolaplarımızı, üzerinde rengarenk çiçeklerle işlenmiş umut ve sevgi mesajı veren çeyizlerimizi paylaştık onlarla. Yaraların sarılması, insanların bu korkulu günleri atlatması sağlanmışken, insanlar kendi hayat rutinlerine dalmışken aralıklarla Van, İzmir ve Elazığ’dan geldi sesler. Hiç düşünmeden sandıklar, dolaplar açıldı tekrar. Bir gayret daha… Yine yardım elimiz uzandı insanımıza. Biz ne güzel milletiz. Bu son olsun umuduyla tekrar sardık yaralarımızı.

  

Bu durum son olmayacaktı. Anadolu her zamankinden daha çok çeyize ihtiyac duyacaktı. Çeyizler bitmemeliydi. Genç kızlar annelerine: “Ne gerek var bu kadar eşyaya?” dememeliydi. Çünkü bu toprağın ninelerimize öğrettiği bir şey vardı: Buralara yaddan- yabandan gelen çok olurdu. 

 Derken ülkemizin kadim şehirlerinden sesler geliyordu, bu defa başkaydı. Bu defa bütün ülkenin ciğerlerini yakarak geliyordu sesler. Bu sese çeyiz yeter miydi ki? 

 Evlerimizdeki çeyizlerimizi,

 Dillerimizdeki duaları,

 Kalplerimizdeki sevgiyi,

 Avuç içimizde biriktirdiğimiz gözyaşlarımızı da gönderdik.

Biz yine birlikte ayağa kalkıp yürüyeceğiz. Hep birlikte insana yaraşır bir şekilde barışla yaşayacağız.

                                                        Rahime CANSIZ

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!