Yarına Ertelenmiş Umutlar...

İnsanların çoğu geleceği düşünmekten, bugün geçmişteki hayallerini yaşadıklarının farkında değiller…

Yarına Ertelenmiş  Umutlar...

Hayat boyu binlerce hayal kurarız. Hatta bazen hayallerimizi düşünecek olursak;

“Acaba biz hayal dünyasında mı yaşıyoruz?” demekten kendimizi alamayız.

Çoğunlukla daha rahat yaşama hayalleri kurarız. Ölümü hiç düşünmeden ebedi kalacak gibi dünya için çalışırız. Elbette yaşamak için çalışmamız gerekir ama bazılarımız bunu abartmıyor da değil. Çünkü onlar hep en iyinin peşindedir. Sahip oldukları hep mükemmel olsun ister. Kendi kusurunu bilmeden hep kusursuzluğa talip olurlar. Hani şu başını kuma gömen deve kuşları misali…

Öyle bir zamandayız ki, çoğumuz bulunduğu hayatı kendine layık görmeyip hep daha iyisini hayal ediyor. Hepimizin genel sorunu; geleceğe ertelenmiş mutluluk arayışı. Son yıllarda sosyal medya resimlerinde herkes gayet mutlu görünüyor ama sorsanız kimse halinden hoşnut değil! 

Kavuşma garantisi olmayan yarına ertelenmiş umutlar besliyoruz.

Peşinen ödenmiş senet gibi daha zamanı gelmeden ceremesini çekiyoruz…
Yani hayallerimiz Paris ama gönüller virane...
Bırakalım lütfen yarınları!

Bugün nasılız?

Son yıllarda adeta “nasıl mutsuz olunur?” sorusuna cevap verir gibi yaşıyoruz. Bu uğurda çok yoğun çalışıyoruz. Altından kalkmayacağımız borçların içine dalıyoruz. Ve bu uğurda her şeyi israf ediyoruz. Sevgimiz de buna dâhil! Aza kanaat edip birkaç eşya ile ömrümüzü tamamlayabilecekken evlerimizi hınca hınç dolduruyor ve o eşyaların borcunu ödemek için yıllarca çalışıyoruz. Aldıklarımızın borcunu ödeme uğruna ne onları doğru düzgün kullanıyor ne de sevdiklerimize vakit ayırıyoruz. Böylece geçici eşyalar uğruna asıl yaratılma amacımız olan sevgiyi ziyan edip en sonunda hepsini terk ederek gidiyoruz.

Oysa aradığımız mutluluğun hiçbir maddede olmadığını defalarca görmedik mi?

Biraz muhasebe yapalım bizim hayalimiz nedir? Neye karşı açlık hissediyoruz?
Dünya nimetlerine mi, yoksa gönlümüzce yaşayamadığımız zamanlara mı?
Peki, yakında gideceğimiz ahiret için hazırlığımız var mı?
Hazırlık!
"Hani şu gelecekte başımıza gelecek hadiseler için öngördüğümüz ve ona göre yaptığımız işler..."
Durup düşündünüz değil mi?
Eminim hiç kimse ben hazırım diyemedi. 

Nasıl bir aldanış bu akıl almıyor...

Hâlbuki ey nefsim biliyorsun ya ölüme doğru yol aldığını, belki sabaha bile çıkamayacağını...

Yoksa cennete girmeye garantimiz mi var? Ya da dünyada kalmaya senedimiz?
Öyle ya bu rahatlığın başka ne açıklaması var?

Ne kadar yorulduğumuzun farkında değiliz! Sanki sadece yorulmaya gelmiş gibi sürekli sağa sola koşturuyoruz!
Oysa ilahi huzurda dinlenmeye ruhumuzun ne kadar ihtiyacı var. Ah bir bilseydik...
Sahip olduğumuz şeyleri önem sırasına koysaydık, dünya beklentilerimizi tamamen hayatın anlamı olarak kabul etmeseydik. Hayata getirilme gayemizi, bizler için önemli olanlardan ayırsaydık her şey çok daha güzel olacaktı. Evet, mal mülk makam önemliydi ama dünyaya gelme gayemiz değildi. Doğru olan bize verilen emanetleri geliş gayemiz yolunda tüketmek ve elimizden geleni telaşsız yapıp sonucu sahibimize devretmekti. Ne muhteşem olurdu. Ah bunu başarıp sonra ana kucağıymış gibi secdelere koşsaydık, elimizde olmayan onlarca derdi O'nun huzurunda anlatıp yetiş "Ya Rab" diyebilseydik! O vakit hem dünya hem ahiret cennet olacak ve tüm işlerimiz hallolacaktı...

Yok! İşi zora sokmak insan nefsinin görevi!
Ümitsiz olma halen vakit var! 

Var mı sahiden?

Kalbimizi tüm kötü düşüncelerden arındırıp tertemiz bir şekle sokmalı. Bırakın kim neye sahip olursa olsun en büyük zenginlik insanın hakikatine uygun yaşamasıdır. Bu durumda dünyayı bütün bütün terk mi etmeli dediğinizi duyar gibiyim. Hayır. Hem dünya için güzel hayaller kurup planlar yaparak hem de hakikatimizi unutmayarak elbette bizler de en güzel hayaller peşine düşebiliriz. Hem dünyada hem de ahirette rahat ve huzurlu yaşayabiliriz.

 Gülay Okuyucu

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için Telegram kanalımıza katılın!